13 Ocak 2010 Çarşamba

TİRAMİSU



1 Paket pasta tabanı
2,5 su bardağı su
3 çorba kaşığı nescafe
3 çorba kaşığı şeker

Su, nescafe ve şeker kaynatılır.
Pasta tabanı ikiye ayrılır,
İki kek de kaynatılmış nescafe ile ıslatılır.

Muhallebisi için
Yarım litre süt,
2 yemek kaşığı un,
2 yemek kaşığı toz şeker,
Bir paket Labne peynirinin 4/3’ü
Kakao

Un ve şeker süte ilave edilerek muhallebi kıvamına gelene kadar pişirilir.
Pişince ocakdan indirilir, labne peyniri ilave edilir ve iyice karıştırılır.
Sonra bu karışımın yarısı ıslatılmış ilk kekin üzerine sürülür.
Islatılmış ikinci kek üzerine konulur, yalnız ıslatılmış olduğu için dikkatli olun parçalanabilir.
Kalan muhallebi ile pastanın her tarafı sıvanır
Pastanın üzerine çay süzgeçi ile bolca kakao serpilir
Soğudukdan sonra ikram edilir.

Afiyet olsun.

FIKRA / FENERLİ

Bir Beşiktaş'lı, bir Fenerli ve bir Galatasaraylı Arabistan da yasak olmasına rağmen bir otelde içki içerken yakalanırlar....

Padişahın karşısına çıkarılırlar...karar idam...

İtıraz ederler ve karar ömur boyu hapse cevrilir...ama ogün bayrama denk geldiği için padişah cezayı kaldırıp hepsıne 20 kırbaç ceza verır....

Bizimkileride sempatik bulduğu için bir kıyak daha yapıp herkese cezasını hafıfletmek için bir istek hakkı tanır...

Beşiktaşlı: sırtıma bir yastık bağlayın der....10 kırbactan sonra yastık paramparca olur ve pek fayda etmez...

Uyanık Galatasaraylı bunu görünce: sırtıma 2 yastık baglayın der...ama 2 yastık bıle 10 kırbaca dayanamaz....

Sıra Fenerliye gelince padısah:
Bak Fenerli seni cok sevdım...bu yıl ligde durumunuz kötü teknik drektörden çektiniz vs. bu yüzden sana 2 istek hakkı veriyorum der...

Fenerli : ozaman bana 40 kırbac vurulsun der...

padısah: peki, ikinci isteğin nedir diye sorar...

Fenerli sırıtarak: Galatasaraylıyı sırtıma bağlayın der....

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM

Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

NAZIM HİKMET

SAĞLIK BİLGİLERİ

Kan Grubunuz Kişiliğinizi Anlatır mı ?
Bir Japon enstitüsüne göre, kan grupları, kişilik özelliklerimizi göstermektedir. Peki sizce?

0 Grubu
Lider olmak istiyorsunuz ve hedefinize varıncaya dek savaşıyorsunuz. Tam bir trend kurucususunuz, sadık, tutkulu ve kendine güvenensiniz. Zayıf taraflarınız: kıskançlık, kibir ve fazla iddialı olmanız.

A Grubu
Uyumdan, barış ve düzenden hoşlanıyorsunuz. Başkalarıyla iyi çalışıyorsunuz ve duyarlı, sabırlı ve duygusalsınız. Zayıf taraflarınız arasında inatçılık ve dinlenmeyi bilmemeniz gelir.

B Grubu
Tamamen kendinize özelsiniz ve kendiniz merkezlisiniz, içtensiniz ve bu içtenliğiniz herşeyi kendi bildiğiniz gibi yapmanızı sağlıyor. Yaratıcı ve esneksiniz, kolayca her tür duruma uyabiliyorsunuz. Aşırı özgür olma ısrarcılığınız bazen sizi aşıyor ve bir zayıflık gibi olabiliyor.

AB Grubu
Cool ve kontrollü, genelde herkes sizden hoşlanıyor ve her zaman insanları rahatlatıyorsunuz. Doğal bir eğlendiricisiniz ama aynı zamanda taktikçi ve doğrucusunuz da. Ancak soğuk ve duygusuzsunuz ve karar vermekte güçlük çekiyorsunuz.

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

ENERJİ VEREN ÖNERİLER
Sabah uyanınca pencereyi açın. Açık havada burnunuzdan aldığınız oksijeni, ağzınızla yavaş yavaş verin. Günde beş, altı kez uygulayacağınız bu egzersiz, kılcal damarlarınıza daha bol oksijen gitmesini sağlayacak.

Her sabah duştan önce düzenli olarak bir fırçayla cildinize kuru masaj yapın. Bu peeling, gözeneklerinizi açacak ve cildinizin toksinlerden arınmasını hızlandıracak.

İşe gitmeden önce mutlaka kahvaltı edin. Aksi takdirde vücudunuzun, yağ depolarına saldıracaktır. Kendinize krep, yulaf yada mısır gevreğinden oluşan bir kahvaltı hazırlayın. Kahvaltıda meyve yemeyi de ihmal etmeyin. Bunlar, içeriğindeki meyve şekerleri ve vitaminler yoluyla size ihtiyacınız olan enerjiyi sağlayacak.

Su, sizi toksinlerden arındıracak en iyi dostlarınızdan biri. Bu nedenle her gün bol bol su içmeyi ihmal etmeyin.

Her gün en az beş dakika, zamanınız varsa yirmi dakika boyunca düzenli olarak hafif egzersiz yapın. İsterseniz parkta yürüyebilir ya da evde egzersiz yapabilirsiniz.

Akşam yemeğinizi çok geç saatlerde yemeyin. Böylece organizmanız geceleri fazla yorulmaz. Ayrıca hem daha iyi uyur, hem de zinde uyanırsınız.

Bol bol meyve, meyve suyu ve bitkisel çay tüketin.

FORMSANTE

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

SAĞLIKLI BESLENİYORMUYUZ?
Hepimiz hayatımızı devam ettirmek için yiyoruz içiyoruz. Hatta bütün aktivitelerimizi yemekle taçlandırıyoruz. Sinema çıkışı yemeğe, kutlama var yemeğe, alış veriş sonrası yemeğe. Acıksak da acıkmasak da iki lafın belini kırmak için nereye gidiyoruz tabiki yemeğe.

Venlife dergisi, Hacettepe Ünv. Beslenme uzmanlarından Dr. Sayın Pınar Sökülmez ile bir röportaj yapmış. Bugün bu bilgilerin bir kısmını sizler için bloğuma taşıdım.

Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı, insanın fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması şeklinde tanımlar. Yalnızca hastalık ve yaralanma gibi durumların bulunmaması insanın sağlıklı olduğunu göstermez.

Beslenme yetersizliği veya dengesizliği bazı hastalıkların ortaya çıkmasına yol açar.
Örneğin fazla hamur işi yiyen ve hareket etmeyen kişilerde şişmanlık, çok fazla tuz tüketenlerde tansiyon yüksekliği, hayvansal kaynaklı yağları çok tüketenlerde damar sertliği gelişebilir.
Ancak sayılan besinler gereğinden az tüketilirsede beslenme yetersizliği ortaya çıkar demiş Sn. Sökülmez.

Ve şöyle devam etmiş; Formada olmanın yaşı yoktur. Sağlıklı ve doğru beslenme vücut ağırlığı ile doğrudan ilişkilidir. Vücut ağırlığının değerlendirilmesi 3 şekilde yapılır.

A ) BEDEN KİTLE İNDEKSİNE GÖRE
Ağırlık ve boy ölçümü yapıldıktan sonra şu formülle değerlendirilir.
Beden kitle indeksi: Ağırlık / Boy

70 kg ağırlığında 1.68 metre boyunda bir bireyin beden kitle indeksi şöyle hesaplanır:

70 / (1.68) x (1.68)= 70 / 2.82= 24.8 ( normal)

Beden kitle indeksi sınıflaması:

18.5 altı zayıf
18.5- 24.9 normal
25.0-29.9 hafif şişman
30.0-39.9 şişman
40.0 ve üzeri aşırı şişman

Ağırlık kazanımı ya da kaybı için uygulanacak diyet programları mutlaka bir diyetisyen denetiminde yapılmalıdır.

B ) BEL ÇEVRESİNE GÖRE DEĞERLENDİRME

Bel çevresinin yüksek olması sağlık risklerinin bir göstergesidir. Bel çevresi erkeklerde 94-102 cm. arası, kadınlarda 80- 88 cm. arası olmalıdır.

C ) BEL VE KALÇA ÇEVRESİNE GÖRE DAĞILIM

Bel / Kalça çevresi oranı= Bel çevresi( cm) / Kalça çevresi (cm)
Örnek: 85/ 100= 0.85
Bel çevresinin kalça çevresine oranı kadınlarda 0.8’i erkeklerde 1.0’ı geçmemelidir.Bu değerlerin üstü kalp- damar hastalıkları ve şeker hastalığı için risk faktörüdür.

KAN BASINCINIZ NORMAL Mİ
18 yaşından sonra her iki yılda bir kan basıncınızı ölçtürmelisiniz. Bu ölçümleri 50 yaşından sonra yılda bir defaya indirmelisiniz. Kan basıncınız tekrarlanan ölçümlerde 135-85 mmHg'nin üzerinde ise doktorunuzla görüşmeniz de fayda var.


&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Bir bardak suyun 46 faydası...

Suyun gerçek anlamda faydalarının tespiti konusunda yapılan çalışmaların aslında bir şans eseri ortqya çıktığını ve bu yöndeki çalışmaların o günden sonra hız kazandığını biliyor muydunuz?

İranlı hekim Batmanghelidj, Suyun hastalıklara iyi geldiğini, insanı iyileştirdiğini hapishanede şans eseri öğrenmiş. Şah döneminde rejim karşıtı olduğu iddiasıyla tutuklanan Batmanghelidj, bir gün koğuşta, mahkumlardan birinin inanılmaz mide sancılarıyla kıvrandığını görür. Gayri ihtiyarı olaya müdahale eder ve ölmek üzere olduğunu düşündüğü adama adama iki bardak su içirir. Fakat ne görsün, adam çok geçmeden kıvranmaktan kurtulur. O günden sonra Dr. Batmanghelidj, Suyun şifa verici etkisi üzerine çalışmalarını yoğulaştırma kararı alır. Cezaevinde kaldığı 2,5 yıl içerisinde yaklaşık 2 bin tutuklu ve hükümlüyü iyileştirir.

Tabi ki yalnızca suyla.

2,5 yıl kadar sonra tahliye vakti geldiğinde, hapishane müdürüne ricada bulunu ve "lütfen beni 1 yıl daha burada tutun, zira araştırmalarımın en önemli evresine girmiş bulunmaktayım ve bu kadar çok hastayı dünyanın hiçbir yerinde, bu koşullarda bulamam" der.

Böylece Batmanghelidj, 1 yıl daha "gönüllü hapis" yatar ve çalışmalarını sürdürür. Hapishaneden çıkınca da soluğu Amerika'da alır ve bu konuda kitaplar yazmaya başlar.

Dr. Batmanghelidj “Hasta Değil Susuzsunuz" kitabında vucudumuzuz tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyduğunu anlatır.


Bunlar şunlardır.

1- Hiçbir şey susuz yaşayamaz.
2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.
3- Su temel enerji kaynağıdır, vücudun “nakit akımıdır.”
4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.
5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.
6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.
7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
8- Bütün besinlerin, vitmin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.
9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.
10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır.
11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.
12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.
13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.
14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.
15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.
16- Omurgadaki diskleri “şok emici su yastıkları” na dönüştürür.
17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.
18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.
19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.
20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.
21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.
22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.
23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.
24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.
25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.
26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.
27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.
28- Uykuyu düzenler.
29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.
30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.
31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.
32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.
33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.
35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.
36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir.
37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.
38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.
39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.
40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.
41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.
42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.
43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.
44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.
45- Yaşılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.
46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.

* Prof. Dr. Osman Özsoy

12 Ocak 2010 Salı

Şiirlerim



Hastamısın Kardeşim

Pantalon giydirmezmiş,
Uzun etek severmiş,
Aslında çok modernmiş,
Kulaklarıma inanamıyorum, hastamısın kardeşim.

Arkadaşlarını severmiş te,
Görüşmek istemezmiş.
Annesi hep gelsinmiş.
Ay inanmıyorum, hastamısın kardeşim.

Tuzlu dokunur, tatlı bayarmış,
Ekşiyle arası yokmuş.
Allah'tan yemek seçmezmiş.
Vallahi fena oluyorum, hastamısın kardeşim.

Şimdi kazanıp yaşlanınca harcamalıymış.
Çok enerjikmiş tatile gerek yokmuş.
Pinti değil, tutumluymuş.
Ay güldürme beni, hastamısın kardeşim.

Hafif kıskançmış,
Biraz alınganmış.
Ama kendine çok güvenirmiş.
Senin gibisini ilk kez gördüm, hastamısın kardeşim.

Evet ya,
Hastasın be kardeşim.
Öyle arkamdan baka kal.
Tanıştığımıza memnun oldum.
Görüşmemek üzere hoşçakal.

Güngör Ekinci
Bu şiiri 2005 de yazmıştım.



*************************************************************************************

09/06/2006
Seveceğim Adam

Seveceğim adam, ideallerim gibi ödün verilmez,
Özgürlüğüm gibi vazgeçilmez olmalı.

Grevde hakkını kazanmış işçi kadar umutlu,
Emeklerin boşa gitmediğini bilmek kadar güven verici olmalı.

Seveceğim adam, yurdum kadar güzel,
İstanbul kadar gizemli olmalı.

Sorunları olgunlukla çözecek kadar sağduyulu,
Küllerinden yeniden doğabilecek kadar güçlü olmalı.

Seveceğim adam, annesi gibi asil ve ağırbaşlı,
Babası gibi samimi ve yürekden olmalı.

Beyaz güvercinler kadar barışçı,
Su gibi duru ve akıcı olmalı.

Seveceğim adam, Mevlana’yı bilecek kadar inançlı,
Okyanusları kulaçlamak gibi coşkulu olmalı.

Yeni doğmuş bir evladı ilk kez kucaklamak kadar mutluluk verici,
Çiçeğe durmuş kiraz ağaçlarını izlemek kadar zevk verici olmalı.

Seveceğim adam, Cumhuriyetin anlamını bilip önemini kavramış,
Anadolu evladı olmak gibi, gurur verici olmalı.

Harçlık bekleyen bir çocuğun, babasının bayram namazından
gelmesini beklemesi kadar masum,
Köyde tırpandan sonra içilen ayran kadar ferahlatıcı olmalı.

Başımı koyduğum yastık kadar rahatlatıcı,
Yastığımı payşalacak kadar sevdiğim olmalı.

Seveceğim adam, toplanmış çıkarılmış olmalı,
Çarpılmış bölünmüş olmalı,
Elde kalan, adam gibi bir Adam olmalı.
Öyle ki, bu can ona düşünmeden kurban olmalı.

Güngör Ekinci

*************************************************************************************

01/04/2005
SENİNİM

Ömrünün geri kalanını geçirecek sağlam bir kale arıyorsan değil,
Hayattan birlikte yol alıp, birlikte dinleneceksek tut elimi.

Çok yoruldum artık yeter, benden bu kadar diyeceksen değil,
Birlikte yapacak çok şey var, on dakika dinlensem yeter diyorsan yasla başını omuzuma.

Hayatındaki boşluğu dolduracak, bir süre sonra bakıp da göremeyeceğin bir eş arıyorsan değil,
Sabah yanımda uyanmaktan mutluluk, akşam hoşgeldin dememden huzur duyacaksan çal kapımı.

Aile kavramı çok da önemli değil,ben günümü gün ederim diyorsan değil,
Soyismini vermekden gurur duyup, ailen ailem, ailem ailen olsun diyorsan düş peşime.

Gelecekden ne beklediğini bilmiyorsan, denemeye varım, gittiği yere kadar, diyerek başlayacaksak değil,
Birlikte yaşlanmayı göze alıyorsan, kendin kadar güveneceğin biriyse aradığın,
İkna olmaya hazırım, konuş biraz daha.

Aslında çok şey değil istediğim.
Benim kadar seveceksen,
Benim kadar destekleyeceksen,
Benim kadar yürekliysen gel.
Seninim.
Güngör Ekinci

*************************************************************************************

2005 de yazdığım şiirlerdn biri daha.

GİTMEK İSTİYORUM

Buhar olup uçmak istiyorum,
Buralardan gitmek istiyorum.
Keder yanım azdı yine,
İçimde dibe vuruyorum...

Buhar olup uçmak istiyorum,
Buralardan gitmek istiyorum.
Özledim seni yalnızlığım,
Biraz görüşmek istiyorum...

Buhar olup uçmak istiyorum,
Buralardan gitmek istiyorum.
Çok yordu yaşam beni,
Biraz mola istiyorum...

Buhar olup uçmak istiyorum,
Buralardan gitmek istiyorum.
Kırgınım tüm sevdiklerime,
Biraz huzur istiyorum...

Buhar olup uçmak istiyorum,
Buralardan gitmek istiyorum.
Su olup geri döndüğümde,
Deniz olup coşmak istiyorum.

Tüm kırılmışlığımla,
Güngör Ekinci

*************************************************************************************


Süperim Süper

1975 İstanbul doğumluyum,
Rize-Kars yapımı olup tipik oğlak burcuyum.

Övünmek gibi olmasın
Özel, tüzel, güzelim.
Ay sanki insan değil akide şekeriyim.

Hurma gözlüm şarkısı sanki bana yazılmış,
Kurban olduğum Allah özenmişte yaratmış.

Her eve lazımdır benim gibi bir tane,
Dört mevsim yaz yaşanır benim olduğum yerde.

Güngör Ekinci olmaktan son derece mutluyum,
Herşey güzel olacak yarından umutluyum.

Açın sözlüğü bakın, Güngör Ekinci ne demek?
Yeryüzüne inmiş çok ukala bir melek.

Kendimi seviyorum,
Sizleri seviyorum.
Yok yok o kadar değil, sevmeyi seviyorum da,
Herkesi sevmiyorum,herşeyi sevmiyorum.

Sevdim mi çok severim,
Sildim mi bir kalemde,
İkinci hatayı affetmem bunda benim suçum ne.

Mutkala beni de çekemeyenler vardır,
Herşeyin ters gittiği zamanlarım da vardır.
Akıllı kızım vesselam B planım hep vardır.

Umutlu, sabırlı, kararlıyım.
Bu alemde bir numarayım bunun da farkındayım.

Dört kardeşin en büyüğü, evin en şımarığıyım.
Altı yılı şef olup, dokuz yıllık bankacıyım
Annemin bilmiş kızı babamın nazlısıyım,
Ya ben tatlı şeyim şanki Anzer balıyım.

GÜNGÖR EKİNCİ
2004 yılında kendime yazdığım şiir.
*************************************************************************************
10/07/2007
Ben de İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı / Nazire*

Önce yankesiciler çıkıyor yavaş yavaş,
Sallanıyor akşamdan kalmalar sokaklarda,
Uzaklarda, çok uzaklarda kaldı istanbul paşazadeleri katipleri,
Nerede yarasını saracak doktorları?
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
Kuşları ötmez, balıkları yenmez, denizine girilmez oldu sanayi artıklarından.
O kadının suya değmiyor artık ayakları.
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
Hırsız dolu Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa,
Değil güvercin ot bile yok avlularda.
Motor gürültüleri çaldı çekiç seslerini,
güzelim bahar gününde insanlık kan ağlıyor sanki.
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
Başında yeni alemlerin sarhoşluğu,
Renkli ışıklarıyla bir gece kulübü gençliği zehirlercesine
Ne yapabilirim ? İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
Küçük bir çocuk geçiyor kaldırımdan
Mevsim kış,üstünde yırtık bir pantolon, eski bir penye
Birşey düşüyor elinden yere, bayat ekmeğini koyduğu poşet olmalı.
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
Bir ihtiyar can verdi kimsesizce,
Alnı artık soğudu biliyorum.
Ama dudakları hala dişlerinin arasında.
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
Güneş bütün parlaklığı ile doğuyor.
Kapatıyor ikiyüzlülerin gölgelerini
Ama kalbim hala vuruyor
Ve ben hala, çaresizce, İstanbulu dinliyorum.

Güngör Ekinci

Nazire* : Bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve redifle yazılan şiir.

Küçük bir tavsiye: İstanbul’da gözlerinizi kapatmayın. Aksine dört açın.


*************************************************************************************

04/07/2007
İSTANBUL'UM
Ey memleketimin '' Saadet Kapısı,Sultanlar Şehri, İslambol'u,
Aziz İstanbul ''um.
Seni anlatmak kolay mı?

Haliç gözlü mavi güzel,
Kale gibi sağlam şehir,
Sendeki tarihi eserler,camiler, müzeler gezmekle biter mi,

anlatmaya dil yeter mi?

Fukaranın umut kapısı, ana kucağı, baba ocağı şanlı şehir.
Sen anlatılmaz yaşanırsın.
Gel seni seninle satır satır yaşayalım.

Önce Yeniköy'de kahvaltı yapalım,su böreği yiyelim.
Sahil boyu yürüyerek Sarıyer'e geçelim sonra.
Telli baba'da dilek tutalım,sen hep böyle güzel ve özel kal diye.

Eminönü'ne gecikmeyelim,
Mısırçarşısı'ndan baharat alalım,
Sultanhamam'dan kıyafet bakalım,
Yenicami'den gelen ezan sesiyle dinlenelim,
Ezan bitince yola koyulalım.

Yeni yılı Taksim'de sevgilimizle karşılayalım.
Bebek sahilinde elele dolaşalım.
Gönlümün papatya tarlası aydınlık şehir,
Akşam Piyer Loti'ye gel, seni seyre dalalım.

Karşı yakaya pırlanta gerdanlığın Boğaziçi köpründen mi geçelim,
Fethinin fatihinin adını taşıyan Fatih köpründen mi?
Yoksa şairlere ilham kaynağı olan boğazını, vapurla mı geçip varalım Beykoz'a.
Biraz soluklanalım, birer paça çorbası içelim burada.

Sevdiğim birçok insanı topraklarına sardığım, taşı toprağı altın şehir.
Haydarpaşa garı yaz demeden, kış demeden kimleri kucaklamadı,
hangi yüreklere umut, hangi yaralara merhem olmadı ki.
Duralım biraz burada ne olur, burnum sızladı, içim acıdı sanki.

Sıcak yormaya, güneş kavurmaya başladı biliyorum ama olsun.
Üsküdar'dan Salacak'a yürüyerek geçelim.
Kız kulesini seyrederken martılara simit atalım.

Bahariye'de kumpir yemeden Kadıköy'den ayrılmayalım.
Kanlıca'da yoğurdun tadına varalım.
Dört mevsimi ayrı güzel nazlı gelin,
Seni yaşamaya nasıl doyalım.

İçinde zengini fakiri, köylüsü kentlisi harman olmuş,
Kimine göre koca kurt, kimine göre peri kızı,
Her karışına kurban olduğum rüya şehir,
Sen de doğdum sen de öleceğim.

Güngör Ekinci

*************************************************************************************

16/04/2007
Ben Kafkas Kızıyım

Ben Kafkas kızıyım bilirmisiniz, dedelerim bir soykırım uğruna yurtlarından sürülmüş.
Caanım çınarlarım Ahıska’dan bir bir sökülmüş.

Türki Cumhuriyetler den derler, Gürcistan’ı duydunuz mu?
Tiflis vilayeti vardır bilmem bulundunuz mu?

Ahılkelek kazasının Hosbiya köyündenim
Vefasız demeyin ama bir kere gidemedim.

Büyük dedem kalmış Kars’ın Arpaçay kısmında,
Ana, baba, kardaşlar sınırın diğer ucunda.

Bir ıslak mendil olmuş dedemin elinde kalan,
Onu da Ermeni almış sinsice pusu kuran.

Önceleri zor olmuş Taşbaşı’ında kök salmak,
Elde yok avuçda yok kolay değil ki barınmak.

Özlem dolu günler, kederli aylar yılları kovalamış.
Yaraları sarılmış ailem toparlanmış.

İçimdeki hüznü gözlerimde saklarım ben Ahıskam gibi,
Yüreğim coşkuludur ama, tıpkı serhat Kars’ım gibi.

Yılandan korkmam harp’den korktuğum kadar,
Yetkililer dur desin bitsin artık savaşlar.

Kimsenin, kimsenin canına, namusuna, toprağına,
Göz dikmediği bir gelecek diliyorum, tüm dünyaya.

Güngör Ekinci

*************************************************************************************

YEĞENİM EMİRHAN'A

Anasının kuzusu,
Babasının yavrusu,
Dedesinin Oğluşu,
Minicik Emirhan'cık.

Ninesinin körpesi,
Amcasının benzeri,
Halalarının herşeyi,
Yiğencik Emirhan'cık.

13 Nisan'ın anlamı,
Mutluluğun kaynağı,
Sen gözümün ışığı,
Bebecik Emirhan'cık.

Minicik bebecik,
Sıcacık yiğencik,
Yolun açık olsun,
Hoşgeldin Emirhan'cık.

18/04/2006
Güngör Ekinci

11 Ocak 2010 Pazartesi

Bir Kaz Öyküsü - AMA ASLA SIRADAN DEĞİL


İç sesinize kulak verin ve kazları takip edin.
Orada güneş olabilir...

Yaşamda tesadüf diye bir şey yoktur arkadaşlar.

Bizler, sahip olduğumuz enerjilerle her türlü olayı, kişiyi ve durumu kendimize çeker ve o enerjilerin niteliğine göre olumlu ya da olumsuz şeyler yaşarız.
Hayatın sadece beş duyumuzla algılayabildiğimiz şeylerle sınırlı olmadığını anladığımızda ve egomuz tarafından bastırılan iç sesimizi duyabilir hale geldiğimizde, unuttuğumuz içtenliği ve dürüstlüğü bize yaşatacak olan başka bir dünyaya da adım atmış oluruz.

Aşağıda yayınlayacağım hikayede yaşananlara isterseniz mucize deyin, isterseniz evrenin düzeni, isterseniz yaradanın kurduğu olağan üstü sistemin işleyişi.
Adını siz koyun. Ama işleyişin adı ne olursa olsun yeterki siz FARKINDA olun.
Sevgilerimle.

Bir yaz günü, yetiştirdiği hayvanların arasına birkaç tane de kaz ilave etmeyi düşünerek karşı yakadaki kaz çiftliğine gitmek üzere yola çıkan Yüksel bey saatlerini çok iyi bildiği ve hiçbir zaman kaçırmadığı feribotu kaçırır. O sıcakta bir sonraki feribotu beklemeyi gözü yemeyince de kaz alma planını bir sonraki güne erteleyerek geri dönmeye karar verir. Dönüş yolunda otomobiliyle ilerlerken ne tesadüf ki (!) bir kaz sürüsüyle karşılaşır. Kazları takip ettiği takdirde kendisini mutlaka ait oldukları yere götüreceklerini düşünerek peşlerinden gitmeye başlar. Sürü önde, Yüksel bey arkada tozlu topraklı köy yollarında ilerlemeye başlarlar. Derken bir yol ayrımında sürü ikiye ayrılır, bir grup kaz sağa giderken diğer grup düz devam eder. Yüksel bey bir an tereddüt ettikten sonra sağa sapan kazları izlemeye karar verir. Kazlar yalpalaya yalpalaya bir süre daha gidip sonunda ağaçların arasına gömülmüş küçücük bir evin önündeki tahta çitlerin arasından geçerek içeri girerler. O sırada evin kapısı açılır ve yaşlı bir kadın dışarıya çıkarak kazları karşılar. Yüksel bey, bir süre kadını izledikten sonra otomobilden iner, onun yanına gider ve şayet kabul ederse kazlarını satın almak istediğini söyler. Yaşlı kadın sesi soluğu çıkmadan Yüksel beye bakar, bakar ve ardından gözlerinden akan yaşlara hakim olamaz: "Ben taa ne zamandır bu kazları satmaya niyetliyim. Tek derdim, onları satıp içeride aylardır hasta yatan kocama ilaç almak, ama ne bir yere gidecek halim ne de onları satacak birini bulacak gücüm var. Dün gece sabahlara kadar ağlayarak yakardım. Dualarımın duyulacağını biliyordum. Seni Tanrı yolladı bana oğlum." der.

Yüksel bey, kazlara yaşlı kadının hayal bile edemeyeceği bir fiyat ödediği gibi ertesi gün oraya bir doktor götürüp kocasını muayene ettirir, ilaçlarını alır ve üzerine üflenen hayır dualarıyla oradan ayrılır.

BANA YORUM YAZMAKDA ZORLANIYOR SANIZ, ŞÖÖÖYLE BUYURUN YARDIMCI OLALIM :-)

Blogcudan blogspot'a taşındıkdan sonra, bir çok arkadaşımdan, dostumdan yorum yazmakda zorlandıklarına dair telefonlar, mailler almaya başladım.

Bloğu olmayan arkadaşlarımın, okuyucularımın kolayca yorum yazabilmeleri için buradan konuya çok kısa değinmek istedim.

Arkadaşlar yorumunuzu yazdıkdan sonra eğer gmail üyesi ,iseniz,

BİR KİMLİK SEÇİN adımının altındaki
KULLANICI ADI yazan yere
gmail deki mail adresinizi,
PAROLA yazan yere de gmail şifrenizi yazıp
YORUMUNUZU YAYINLAYIN butonuna tıklamanız yeterli.

gmail'iniz yoksa hatta varsa bile en basit şekli ile,
yorumunuzu yazdıkdan sonra
Yorumunuzun altına İSMİNİZİ MUTLAKA YAZIP
BİR KİMLİK SEÇİN adımının altındaki
ADSIZ butonunu tıklayıp
YORUMUNUZU YAYINLAYIN butonuna tıklamanız yeterli.

İşte bukadar :-)
çok basitmiş değil mi?

Hadi bakalım YORUMlarınızı bekliYORUM :-)

SAĞLIK BİLGİLERİ

A Vitamini Eksikliğinin Sonuçları

Dünyada en çok eksikliği görülen vitaminlerin başında A vitamini gelir. Beslenme bozukluklarından kaynaklanan vitamin eksikliği çeşitli hastalıklara yol açmaktadır.

A Vitamini Eksikliğinin Sonuçları
A vitamini eksikliğinin ilk belirtisi gece körlüğüdür. İleri düzeyde vitamin eksikliği devam ederse tam körlük oluşabilir.
Büyüme çağındaki çocuklarda kemik yapısı gelişmez, cilt yapısı bozulur ve rengi matlaşır.
Üreme fonksiyonlarında bozukluklar ve kısırlık görülebilir.
Aşırı alkol tüketimi ve A vitamini eksikliğinde karaciğer yetersizliği sorunu yaşanabilir.
Doğum kontrol hapı kullanıyorsanız A vitamini ihtiyacınız artacaktır.
A Vitamin Vücuttaki Görevi
A vitamini; gözün düzenli çalışmasını, hücrelerin gelişip yenilenmesini, cildin sağlık ve pürüzsüz olmasını, kanserin önlenmesini, bağışıklık sisteminin güçlendirmesi gibi önemli görevli bulunmaktadır.
A vitamini, hayvansal gıdalarda ve deniz balıklarında bulunur. Bitkilerde bulunan beta-karoten maddesi vücutta A vitamini olarak kullanılır.
A Vitamini ve Beta-karoten maddesinin en yoğun bulunduğu kaynaklar;
Karaciğer, akciğer, böbrek
Balıkların yağı ve karaciğeri
Süt
Tereyağı
Yumurta sarısı
Havuç
Kayısı
Şeftali
Domates
A Vitaminin fazlası vücutta çeşitli sorunlara yol açar. Eklem ağrıları ve saç dökülmesi a vitamini fazlalığının belirtileri arasındadır.
Dengeli beslenerek doğal kaynaklardan vitamin ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. A vitamini tabletlerini mutlaka doktorunuza danışarak kullanmalısınız.



PLASTİK ŞİŞELERDEKİ TEHLİKE

Lösemili Çocuklar Vakfı'ndan (LÖSEV) yapılan açıklamada, plastik kola, su ve süt şişelerinin kanserojen olduğu belirtildi.
Açıklamada, özetle şöyle denildi:
"Birçok içecek ile gıda maddesi plastik şişeler ve ambalajlar içerisinde sunulmaktadır. Ne yazık ki bu plastik şişe ve ambalajların çoğu gıda kodeksi yönetmeliğine uymamamakta, içinde zararlı maddeler barındırmaktadır. Plastik şişelerin ham maddesi bilindiği üzere bir petrol artığıdır. Yapısında yer alan ve sonradan katılan yüzlerce kimyasal madde insan sağlığını doğrudan ilgilendirmektedir. Özellikle plastik şişenin içine konan asitli içeceklerin (kolalı, gazlı içecekler, süt, meyve suları vb.) eritici etkisi ile bu kimyasallar plastikten koparak içindeki içecek veya yiyeceğin özüne geçebilmektedir."
Açıklamada şu önerilerde bulunuldu:
"Özellikle hamileler, çocuklar ile 60 yaşın üzerindeki kişiler plastik şişe ve kaptaki içecek ve yiyecekleri tercih etmesinler.Sıcak çay, kahve vb. sıvıların sunulduğu plastik bardak ve plastik karıştırıcıların kullanımı yasaklanmalıdır.
Tüm gıdaların (özellikle süt, meyve suyu ve su) tüketiminde cam şişe ve kaplar kullanılmalıdır.Piyasada plastik şişelerde satılan ve çok fazla tüketilen kolalı içeceklerin, içerik analizleri yapılmalı ve sonuçları açıklanmalıdır."

KADIN ERKEK HERKESİN DERDİ KEPEKLER

Normalde saç derisindeki hücreler, düzenli bir şekilde yaşlanarak dökülürler. Ölü hücrelerin yerine de yenisi gelir. Altında yeni deri hücresi oluştuğunda ise, eski deri canlılığını yitirerek kepek halini alarak dışarı atılır. Bu durumda saçlarda kuruluk sorunu da vardır. Saçlarınızda geçmeyen bir kepek sorunu varsa, bir dermatoloğa görünmeniz gerekir. Kepek, saç derisinin dışında şakak, alın ve kaşlarınızda da kızarıklıkla beraber seyretmekteyse, mutlaka doktora gitmelisiniz.
Kepek probleminin iki sebebi vardır. İçsel ve dışsal nedenler.
İçsel Nedenler:
Dengesiz beslenme
Alerji ve hassasiyet
Sağlık sorunları
Hormonal dengesizlik
Fazla terleme
Stres, panik ve tansiyon problemleri
Dışsal Nedenler:
Saçın çok seyrek yıkanıp az durulanması
Çok sık şapka, bere veya örtü takmak
Saç boyama maddelerinin yanlış kullanımı
Çok sık ve yoğun biçimde köpük, jöle ya da jel kullanmak
Kepek için özel üretilen şampuanları kullanın. Bu şampuanların içinde antibakteriyel ve mantara karşı ilaçlar bulunur. Bu yüzden kepeği önleme şansı yüksektir. Ancak, kepek sorununu çözdükten sonra, şampuanınızı değiştirmeyi ihmal etmeyin.
Kepek problemi yaşadığınızda dikkat etmeniz gereken en önemli noktalar, beslenme alışkanlığınız ve saçları sık yıkamaya ve iyi durulamaya özen göstermenizdir. Her banyoda saçları iki kez şampuanla yıkadıktan sonra, durulama suyuna sirke katmak ve banyo öncesinde saç diplerine susam yağı sürmek de etkili olacaktır.
http://kadin.tr.msn.com/guzellik/article.aspx?cp-documentid=149208140

OSMAN MÜFTÜOĞLU & YAĞLANMA

Karın veya göbekte biriken yağların nedeni genetik, metabolik veya hormonal faktörler olabiliyor.

Eğer kanda insülin hormonun fazlalığı ve insüline cevapsızlık ile seyreden "insülin direnci sendromu" olan "kronik stresli" ya da "metabolik sendromlu" biriyseniz, otuzlu yaşlar sonrasında karın çevrenizin yavaş yavaş genişlemesine şaşırmayın. Eğer karın çevrenizde yağlanma ile birlikte yüzde yuvarlaklaşma, ensede yağ birikimi, karın ve kalçada kırmızı-mor çatlaklar meydana gelmişse bir Kuşing (Cushing) hastalığı veya sendromundan kuşkulanmak gerekiyor. Böbrek üstü bezinin stres hormonu kortizolü fazla miktarda üretmesi sonucu oluşan bu sorun yüksek dozda ya da uzun süreli kortizol kullanımı durumunda da ortaya çıkabiliyor. (Sezen Aksu’da böyle olmuştu). Orta yaşlarla birlikte belirginleşen karın ve bel çevresi yağlanması erkeklerde testosteron azalması (Andropoz), kadınlarda östrojen kaybı (Menopoz) ile de ortaya çıkabiliyor. Ve nihayet herhangi bir hormonal veya metabolik sorun olmadan da karın ve göbek çevresinde yağlanma ortaya çıkabileceğini bilmek gerekiyor. Bu durum çoğu kez genetik kökenli oluyor. Fazla miktarda alkol içmenin (özellikle biranın) de karın yağlarını artırdığı biliniyor.

Nasıl tedavi edilecek

Karın çevresinde biriken yağlardan "Liposuction", "Lipoliz" veya "Mezoterapi" gibi geçici çözümlerle kurtulabileceğinizi düşünmeyin. Bu yöntemleri denerseniz hem ağrılı bir işleme katlanmış, hem de belinizi değil cüzdanınızı inceltmiş olursunuz!

Karın yağlarını cerrahi olarak aldırmak belki 300-500 gramdan geçici olarak kurtulmanıza ve birkaç aylık geçici bir görüntüye sahip olmanıza yardımcı olsa bile kilo sorununuzun çözümüne hiçbir yarar sağlamaz.

Lipoliz ve mezoterapi gibi yöntemlerin, yağ kaybı amacıyla kullanılmasının hiçbir yarar sağlamadığını daha önceki yazılarımızda okumuş olmalısınız.

Karın bölgesi yağlarını azaltmanın yolu öncelikle onu oluşturan nedeni tedavi etmekten geçiyor. Hormonal eksikliklerin giderilmesi, kortizol fazlalığı, insülin yüksekliği gibi problemlerin kontrol altına alınması, kronik stresin önlenmesi gerekiyor. Bunun dışında bir miktar günlük kalori kısıtlaması yapmak da etkili. Diyeti mutlaka egzersiz-aktivite çalışmaları ile desteklemek gerekiyor.

En etkili yağ eritici düzenli egzersizdir

Karın bölgesi yağlarını azaltmada en etkili egzersiz her gün yapılan 30-35 dakikalık sıkı yürüyüşlerdir. Sert, ritmik ve dakikada ortalama 120 adımın altına düşmeyen etkili yürüyüş planları karın yağlarından kurtulmayı kolaylaştırıyor. Mekik çekmenin de yararlı olabileceği belirtiliyor. Eğer yürüyüş planı ile günde ortalama 300-500 kalorilik bir kayıp sağlayabilirseniz bu yağların bir hayli azalabileceğinden kuşkunuz olmasın. Sırası gelmişken belirtelim: "Men’s Health" veya diğer fitness dergilerinde gördüğünüz dümdüz karınlı, bol kaslı erkek veya hanımlardan biri olmayı düşünüyorsanız, toplam vücut yağınızın %15 geçmemesi, hatta %12’lere inmesi gerekiyor. Bu da kolay kolay ulaşılacak bir oran değil.

Aşırı terlemenin birçok sebebi var

Vücudumuzda yaklaşık üç-beş milyon civarında terleme hızı ve miktarını ayarlayan bez var. Cildinize yerleşmiş olan bu bezler vücut sıcaklığına ve kendi kendine çalışan otomatik, sinirsel uyarılara bağlı olarak sıvı salgılamakta yani terlemenizi sağlamaktadır. Ter ile kaybedilen sıvı esas olarak su ve tuzdan ibarettir. Diğer minerallerin miktarı oldukça düşüktür. Terleme ile kaybedilen su miktarını esas olarak çevre ısısı belirler ama yiyip içtiklerinizin, genetik yapınız, hastalıklarınız hatta ruhsal durumunuzun bile etkisi olabiliyor. Sıcak içecekler, içinde alkol ve kafein bulunan içecekler, acılı ve baharatlı yiyecekler terleme miktarını arttırıyor. Yüksek dozda kullanıldığında Asetaminofen, Aspirin, Tiroid hormonu gibi ilaçlar da terlemeye yol açabilir.

Bazı insanlarda terleme kalıtımsaldır. Bu kişilerde özellikle, avuç içi ve ayak tabanında ayrıca koltuk altı ve kasıklarda fazla miktarda olmaktadır. Terleme miktarınızı hormonlar da etkiler. Menopoz ve andropozda, yani kadınlarda östrojen, erkeklerde testosteron hormonu azaldığında terleme artar. Düşük kan şekeri, kan şekerinde yüksekliğe bağlı sinir sistemi hasarları, tiroid bezinin aşırı çalışması, tüberküloz gibi enfeksiyon hastalıkları, sıtma ve benzeri parazit hastalıklarında da aşırı terleme ortaya çıkabilir. Uzun süreleri terlemeler özellikle, ateşle birlikte olduğunda lösemi ve lenfoma gibi kanserlere işaret edebilir.
Prod. Dr. Osman Müftüoğlu
kelebek.hurriyet.com.tr/yazarlar/7182379.asp?...95...

GÖBEK DÜŞMESİ

Kesinlikle hafife alınmaması gereken bir rahatsızlıktır. En büyük nedeni ani bir şekilde ağır bir şeyi kaldırmak,yüksekden atlamak yada düşmekdir.
Belirtileri: Çok kötü bir mide ağrısı, yenilen herşeyden sonra kusma, ağır ishal ve müthiş bir halsizliktir.

En basit ve etkili çaresi şu şekildedir:

Rahatsız kişi sırt üstü yere yatar ve dizlerini toplar.
Tedaviyi yapacak kişi baş parmağı ile hastanın göbeğine, parmağına kalp atışışına benzer bir tık tık sesi gelene kadar iyice bastırır. Göbek en fazla 10 dakika içinde yerine gelir.
Bunu yapamam diyorsanız göbeğinize bardak da attırabilirsiniz. Bu işlemde bardağın kendiliğinden düşmesi ile son bulur, ikiside çok etkili çözümdür. Ağrı, sızı, bulantı, hiç bişey kalmaz.


AYAKLARINIZA İYİ BAKIN
Vücudunuzdaki organların en duyarlı uçları ayağınızın altında yer alır. Bu noktalara masaj yaparsanız, ağrılarınızdan ve acılarınızdan kolayca kurtulursunuz. Gördüğünüz gibi kalp ile ilgili uçlar sol ayak altındadır.

Hangi organının nasıl bağlı olduğu nokta ve oklarla gösterilmektedir.
Bu organlara bağlı tüm sinirlerin burada sonlandığı gerçekten doğrudur.
Allah vücudumuzu mükemmel yaratmıştır. Bu sistem ile bizim yürümemizi sağlamış ve yürütmüştür ki bu noktalara her baskı yaptığımızda tüm organlarımız harekete geçsin ve düzgün çalışsın.
O zaman yürümeye devam edin....

1. VE 2. DÜNYA SAVAŞLARI

1.DÜNYA SAVAŞI HAKKINDA HERŞEY

I. DÜNYA SAVAŞI (1914-1918) NEDENLERİ ve SONUÇLARI


Nedenleri :
** Sanayi inkılabı sonucunda devletler arasında Pazar ve hammadde arayışından doğan sömürgecilik yarışı ve ekonomik rekabet
** Ekonomik yarışın devletler arası bloklaşmalara sebep olması
** Almanya ile Fransa arasında Alsac-e Lorainne (Alsas Loren) bölgesinden doğan çekişme
** Rusya ile Avusturya -Macaristan İmparatorluğu arasında Ruslar’ın panislavizm politikasından doğan gerginlik
** Rusların Osmanlı toprakları üzerindeki emelleri ve sıcak denizlere inme politikası
** Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Bosna Hersek'i ilhalkının Sırbistan ile arasında meydana getirdiği gerginlik
** Avusturya - Macaristan İmparatorluğu veliahtının Bosna Hersek'i ziyaretinde bir sırp tarafından öldürülmesi

SAVAŞIN BAŞLAMASI VE GELİŞMESİ :
Avusturya ile Sırbistan arasında başlayan savaş, Almanya, Rusya, Fransa ve İngilterenin de savaşa katılmasıyla bir dünya savaşına dönüşmüştür.
İttifak Devletleri : Almanya, Avusturya - Macaristan İmparatorluğu, İtalya (savaş başlayınca taraf değiştirmiştir.) Savaş başlayınca Osmanlı ve Bulgaristan da katılmışlardır.
İtilaf Devletleri : İngiltere, Fransa, Rusya savaş başlayınca Romanya, İtalya, Portekiz, Japonya, A.B.D., Yunanistan, Sırbistan da katılmıştır.

Osmanlı Devletinin Savaşa Girme ve İttifak Devletlerini Tercih Sebepleri :
* Başta Balkanlar olmak üzere kaybedilen toprakları geri alma düşüncesi.
* Turan idealini gerçekleştirme düşüncesi.
* Almanya’nın savaşı kazanacağına kesin gözüyle bakılması
* Yalnızlık politikasından kurtulmak istemesi
* Kapitülasyonlar ve Duyun-u Umumiye'den dolay İngiltere ve Fransa’nın ekonomik baskısı altında bulunması
* İttihatçı subaylarda Alman hayranlığı olması
* İngiltere'nin önünden kaçan Goben ve Breslav adlı iki Alman gemisinin Yavuz ve Midilli adı verilerek satın alındığının ilan edilmesi, Karadeniz'e geçen bu gemilerin Rusların, Sivastopol ve Odesa limanlarını bombalaması.

Almanların Osmanlıları Savaşa Çekmekteki Amaçları :
* Yeni cepheler açmak, kendi yüklerini hafifletmek
* Osmanlının jeopolitik konumu
* Halifenin nüfuzundan faydalanmak (Cihad ilanı)
* Petrol bölgelerini kontrol altında tutmak
* İngilizlerin sömürgeleri ile irtibatını kesmek
* Osmanlının mevcut asker potansiyelinden faydalanmak
* Boğazların kontrol altında tutulmasıyla Rusyaya yardım yapılmasını engellemek


I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA BÜYÜK DEVLETLERİN DURUMU
İtalyanın Durumu : Savaş öncesi gruplaşmalarda Almanya’nın yanında yar alan İtalya, savaş başlayınca tarafsız kalmıştı. 12 Ada ve Güneybatı Anadolunun vaad edilmesiyle İtilaf Devletleri yanında savaşa katılmış, sonra Batı Anadolu da vaadedilmiştir.

Bulgaristanın Durumu : II. Balkan savaşında kaybettiği toprakları geri almak isteyen Bulgaristan Çanakkale Savaşından sonra Osmanlı yanında savaşa girmiştir. Böylece Osmanlı-Alman kara bağlantısı sağlanmıştır.

Rusyanın Durumu : Rusya yardım alamayınca zor durumda kalmış, 1917'de Bolşevik İhtilaliyle Çarlık Rusyası yıkılmış Sovyet Rusya kurulmuştur. Sovyet Rusya 3 Mart 1918 Brest - Litowsk Antlaşmasıyla savaştan çekilmiştir.

ABDnin Durumu : Savaşta uzun süre tarafsızlığını koruyan ABD, ticaret ve yolcu gemilerinin Alman denizaltıları tarafından batırılması sonucu savaşa katılmıştır. ABDnin katılmasıyla savaş kısa sürede sona ermiştir.
Yunanistan savaşa en son katılan devlettir.

OSMANLI DEVLETİNİN SAVAŞTIĞI CEPHELER
** Kendi toprakları üzerindeki cepheler :
Taarruz Cepheleri :
*Kafkas
* Kanal

Savunma Cepheleri :
* Çanakkale
* Irak
* Suriye -Filistin
* Hicaz - Yemen

** Müttefiklerine yardım için savaştığı cepheler :
* Romanya
* Makedonya
* Galiçya

Kafkas Cephesi : Doğu Anadolunun Rusların eline geçmesini engellemek, daha öce kaybedilen toprakları geri almak, Kafkasları ele geçirerek Turan İdealini gerçekleştirmek amaçlanmıştır.

Osmanlı Devleti soğuk, hastalık ve açlık karşısında yaklaşık 100.000 şehit vermiştir. Ruslar ilerleyerek Muş, Bitlis, Van, Erzurum ve Trabzona kadar Doğu Anadoluyu ele geçirmiş, Mustafa Kemal, Muş ve Bitlisi bizzat kurtarmıştır. 3 Mart 1918 Brest-Litowsk Antlaşması ile bu bölgeler, hatta 1878 Berlin Antlaşmasıyla kaybedilen Kars, Ardahan ve Batum da geri alınmış, Kafkas cephesi kapanmıştır.
Karışıklık çıkaran Ermeniler, 1915 Tehcir Kanunu ile Suriye taraflarında iskan ettirilmiştir.
Kanal Cephesi : İngilterenin sömürgeleri ile irtibatını kesmek için Almanlarla beraber Süveyş Kanalına iki kez çıkarma yapılmışsa da başarılı olunamamıştır.
İngiltere tepki olarak Çanakkale ve Irak cephelerini açmıştır.

Çanakkale Cephesi (18 Mart 1915) :
Cephenin Açılma Sebepleri :

* Rusyaya yardım etmek
* Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmak
* Boğazları ve İstanbulu ele geçirerek jeopolitik açıdan avantaj elde etmek
* Balkan devletlerini kendi yanlarında savaşa çekerek yeni cepheler açmak.
* Savaşı kısa sürede sona erdirmek.

Sonuçları :
* Nusret mayın gemisinin başarılı çalışmaları, Türk askerinin kahramanlığı ve topçuların isabetli atışları karşısında İtilaf devletleri gerek denizde gerekse karada mağlup olmuşlardır.
* Savaş en az 2 yıl daha uzamıştır.
* Bulgaristan Osmanlı Devletinin yanında savaşa girmiştir.
* İngiltere ve Fransa’nın itibarı sarsılmıştır.
* Gizli antlaşmalar gündeme gelmiştir. (Rusya’nın isteği üzerine)
* Rusyaya yardım yapılamayınca Çarlık Rejimi zor duruma düşmüş ve 1917 Bolşevik ihtilaline zemin hazırlamıştır.

* Mustafa Kemal'in Anafartalar, Conkbayırı, Arıburnu ve Kireçtepe'de elde ettiği başarıları, Milli Mücadele'ye lider olmasını sağlamıştır.

Irak Cephesi : İngiltere Rusyaya karadan yardım yapmak ve petrol bölgelerini ele geçirmek amacıyla taarruza geçmiş ise de Osmanlı orduları tarafından Kut'ül-Amare bölgesinde durdurulmuşlardır. Fakat yardım alan İngilizler ilerleyerek Bağdatı ele geçirmişler, Musul önlerine geldiklerinde Mondros Mütarekesi imzalanmıştır.

Suriye, Filistin, Hicaz ve Yemen Cepheleri : Bu cephelerde İngilizlerle ve onların kandırdıkları Araplar’la mücadele edilmiş ve bu topraklar kaybedilmiştir.
İslamcılık fikrinin geçerliliğinin kaybedildiği görülmüştür.
Osmanlılardan ayrılan en son topluluk Araplardır.
Mustafa Kemal'in I. Dünya Savaşındaki son görevi en son kapanan Suriye Cephesinde Yıldırım Orduları grup komutanlığıdır.



Romanya, Makedonya, Galiçya Cepheleri : Müttefiklerine yardım amacıyla ordular gönderilen bu cepheler, Rusyada ihtilalin çıkması ve Brest-Litowsk Antlaşmasıyla kapanmıştır.

WİLSON İLKELERİ ( 8 OCAK 1918)
A.B.D. başkanı Wilson, savaş sonrası düzeni sağlamak ve barışı korumak amacıyla 14 maddelik ilkelerini yayınlamıştır. Buna göre :

* Boğazlar bütün devletlere açık olacak
* Her millet kendi geleceğini kendisi tayin edebilecek, Türkler nüfus yoğunluğuna sahip oldukları bölgelerde bağımsız olarak yaşayabilecekler, azınlıklar nüfus çoğunluğuna sahip oldukları bölgelerde bağımsız devletler kurabilecek
* Savaş sonrası toprak işgali olmayacak
* Mağlup devletlerden savaş tazminatı alınmayacak
* Gizli anlaşmalar iptal edilecek, barış görüşmeleri açık olacak
* Alsac-e Lorainne bölgesi Fransaya verilecek
* Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kurulacak
* Sömürgecilik yapılmayacak


GİZLİ ANTLAŞMALAR
(OSMANLI DEVLETİNİ PAYLAŞMA TASARILARI)

* 1915 Boğazlar Antlaşması : Rusyayı kendi yanlarında tutabilmek için İngiltere ve Fransa tarafından İstanbul, Boğazlar ve Marmara kıyıları Rusyaya vaadedilmiştir.
* 1915 Londra Antlaşması : 12 Ada ve Güneybatı Anadolu İtalyanlara vaadedilerek itilaf Devletlerinin yanında savaşa çekildiği antlaşmadır.
* 1916 Sykes-Picot Antlaşması : İngiltere ve Fransa�nın Osmanlı topraklarını paylaştıkları anlaşmadır. Çukurova, Güneydoğu Anadolu, Musul ve Suriye çevresi Fransızlara, Irak İngilizlere bırakılacak, diğer bölgelerde ise bir Arap devleti kurulacaktır.
* 1916 Petrograd Antlaşması : Doğu Anadolu ve Trabzona kadar olan Karadeniz kıyıları daha önceki bölgelere ek olarak Rusyaya bırakılmıştır.
* 1916 Mac - Mahon Antlaşması : İngilizlerin Mısır valisi Mac-Mahon ile Hicaz Emiri Şerif Hüseyin arasında yapılmıştır. Arapların Osmanlı Devletine isyan etmelerine karşılık bağımsız bir Arap devleti vaadedilmiştir.
* 1917-Saint Jean de Maurienne Antlaşması : Rusyanın savaştan çekilme ihtimali üzerine İtalyanın önemi artmış ve önceki bölgelere ek olarak Batı Anadolu da İtalyanlara vaat edilmiştir.
Not : Rusyada Bolşevik İhtilali sonunda kurulan yeni rejim tarafından gizli antlaşmalar dünya kamuoyuna duyurulmuş, böylece uygulama alanı bulamamışlardır.

I. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI

.Yaklaşık 10 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
. Bazı büyük devletler yıkılmış, yeni devletler kurulmuştur. (Avusturya, Macaristan, Yugoslavya, Polonya, Çekoslovakya)
. Bazı devletlerde rejim değişikliği meydana gelmiştir. (Rusyada kominizm, İtalyada faşizm, Almanyada nazizm, Türkiyede cumhuriyet). Genel olarak cumhuriyet ağırlıklı rejimler kurulmuştur.
. Bazı devletlerde yönetimde değişiklikler olmuştur. (İttihat Terakkiciler yurt dışına kaçmış, Ahmet İzzet Paşa kabinesi kurulmuştur.)
. Yeni teknolojik silahlar kullanılmıştır. (Uçak, tank, denizaltı)
. Kurtuluş Savaşına sebep olmuştur.
. Mağlup devletlerle önce ateşkes, daha sonra barış antlaşmaları imzalanmıştır.
Bulgaristan ile Selanik Mütarekesi Neuilly Barış Antlaşması
Osmanlı ile Mondros Mütarekesi Sevres Antlaşması
Avusturya ile Willa Gusti Müterakesi Saint Germain Barış Antlaşması
Almanya ile Rethondes Müterekesi Wersailles (Versay) Barış Antlaşması
Macaristan ile Trianon Barış Antlaşması imzalanmıştır.
* Osmanlı Devleti Ortadoğu topraklarını kaybetmiştir.
* I. Dünya Savaşının sonuçları özellikle (Versay Antlaşması) II. Dünya Savaşına sebep olmuştur.
* Milletler Cemiyeti (Cemiyeti Akvam) kurulmuştur.


MONDROS MÜTAREKESİ (30 EKİM 1918)
** Siyasi Alandaki Maddeler :
-Boğazlar İtilaf devletleri denetimine bırakılacaktır. (Osmanlıların Anadolu toprakları ile Rumeli toprakları arasındaki bütünlük bozulmuştur.)
-İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikeli gördükleri bölgeleri işgal edebileceklerdir. (7. Madde)
-Doğu Anadoluda 6 ilde herhangi bir karışıklık çıkarsa bölge işgal edilebilecektir. (24. Madde) (Bir Ermeni devleti kurulmasına zemin hazırlanmak istenmiştir.)

** Askeri Alandaki Maddeler :
- 50.000 kişilik Jandarma kuvveti dışındaki bütün Osmanlı orduları terhis edilecektir.
- Osmanlı donanması, gösterilen limanlarda İtilaf devletlerine teslim olacaktır.
- Osmanlı silah ve cephanesi İtilaf devletlerine teslim edilecektir.
- İtilaf devletleri esirleri serbest bırakılacak fakat Osmanlı esirleri serbest bırakılmayacaktır.

** Teknik ve Ekonomik Alandaki Maddeler : Demiryolları, bütün ulaşım ve haberleşme araçları, limanlar, Toros tünelleri ve geçitler İtilaf devletleri denetimine bırakılacaktır.

Çok ağır şartlar taşıyan, işgallere zemin hazırlayan (özellikle 7. Maddesiyle) Osmanlı Devletini fiilen sona erdiren bir antlaşmadır. İstanbul Hükümeti anlaşmayı olumlu karşılamış, Mustafa Kemalin de içinde bulunduğu birçok aydın ise tepki göstermiştir.

Mondros'a karşı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, işgallerin başlamasıyla da Kuvay-ı Milliye birlikleri kurulmuştur.

Osmanlının kayıtsız şartsız teslim belgesidir.

MONDROSTAN SONRAKİ İŞGALLER
-İngiltere ,Musul (ilk işgal), Urfa, Antep ve Maraşı işgal etmiş, ayrıca İzmit, Eskişehir, Afyon, Samsun, Merzifon ve Batuma asker çıkarmışlar.
-İtilaf Devletleri İstanbul'u fiilen işgal etmiş (13 Kasım 1918)
-Fransa , Adana ve çevresini işgal etmiş.
-İtalya , Antalya ve Konya çevresini işgal etmiştir.

Not-1 : Urfa, Antep ev Maraş sonradan Fransaya devredilmiştir.
Not-2 : Paris Barış Konferansından sonra Yunanlılar İzmiri işgal etmişlerdir. (15 Mayıs 1919)


PARİS BARIŞ KONFERANSI (18 OCAK 1919)
İtilaf devletlerinin temsilcileri mağlup devletlerle yapacakları barış antlaşmalarının şartlarını belirlemek için Pariste toplanmışlardır. Sevr hariç diğer barış antlaşmalarının şartları belirlenmiş, Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda anlaşamadıkları için Sevr sonraya bırakılmış, gizli anlaşmalar feshedilmiştir.Daha önce İtalyaya vaat edilen Batı Anadolu, İngilterenin çıkarına ters düştüğü için ve Yunan propagandasının etkisinde kalarak Yunanistana verilmiştir. Bu olay İtilaf devletleri arasında ilk kez ikilik çıkmasına ve bir yönüyle II. Dünya Savaşına sebep olmuştur.

Wilson İlkelerinin sömürgecilik yapılmayacak maddesine karşı manda ve himaye fikri ilk kez burada ortaya atılmıştır.

İZMİRİN İŞGALİ (15 MAYIS 1919)
Yunanlılar Paris Konferansında alınan karara dayanarak 15 mayıs 1919�da İzmir'i işgal etmişler, özellikle Hasan Tahsinin attığı ilk kurşunla beraber katliamlara girişmişlerdir.

Not-1 : Kuvay-ı Milliye'nin doğmasına yol açmıştır.
Not-2: İlhak amacı taşıdığı için Türk halkı büyük tepki göstermiştir.
Not-3: Redd-i İlhak Cemiyeti kurulmuştur.

AMİRAL BRİSTOL RAPORU (13 EKİM 1919)
Amerikalı bir amiral olan Bristol'un başkanlığındaki bir heyet Batı Anadolu'ya gelerek incelemelerde bulunmuş ve burada nüfus çoğunluğunun Türkler�e ait olduğunu, katliamlardan Yunanlıların sorumlu olduğunu ve İzmirin işgalinin haksız olduğunu ileri sürmüştür. ABD kandırıldığını görmüş, Wilson ilkelerinin uygulanmamasına kızarak aktif dünya siyasetinden çekilmiş, Monroe Doktrini uygulanmıştır.

Not : Amiral Bristol Raporu Türk halkının ve Kurtuluş Savaşı'nın haklılığını göstermesi açısından önemlidir.

KUVAY-I MİLLİYE HAREKETİ
Mondros Mütarekesi 'nden sonra başlayan işgaller, işgallere İstanbul Hükümeti'nin sessiz kalması ve Osmanlı ordularının terhis edilmiş olması üzerine kurulmuştur. Halkın kurduğu bölgesel direniş güçleridir. Düzenli ordu kuruluncaya kadar düşmanı oyalamayı ve kayıp verdirmeyi amaçlamış, ihtiyaçlarını halktan karşılayan, belli bir merkezden yönetilmeyen düzensiz çetelerdir. BMMye karşı çıkan isyanların bastırılmasında etkili olmuşlar ve düzenli ordunun çekirdeğini oluşturmuşlardır.






2. DÜNYA SAVAŞI HAKKINDA HERŞEY

3 Eylül 1939’da İngiltere ve Fransa’nın Polonya’yı işgal eden Almanya’ya savaş ilan
etmesiyle başladı. Almanya, İtalya ve Japonya’nın oluşturduğu Mihver Devletleri ile
Fransa,İngiltere,ABD ve SSCB’nin oluşturduğu Müttefikler dünyanın hemen her bölgesinde savaştı. 2. Dünya Savaşı topyekun bir savaştı,yani savaşa giren bütün ülkelerin tüm kaynakları ve insan gücü savaş için kullanıldı. Askerlerin yanı sıra milyonlarca sivil insan öldürüldü. Savaş Portekiz,İspanya,İsveç,İsviçre dışında bütün Avrupa’ya yayıldı. ABD,deniz filosunun Japon uçaklarına bombalanması üzerine Aralık 1941’de savaşa katıldı. 2. Dünya Savaşı Eylül 1945’te bitti. Bu savaşın sonuçlarından dünyanın pek az bölgesi kendisini kurtarabildi. Almanya’da Adolf Hitler’in diktatörlüğü,büyük can kayıpları ve büyük acılar pahasına yıkılabildi. Savaşın sonunda, SSCB ve bazı Doğu Avrupa ülkeleri yeni topraklar kazanırken, Japon ve İtalyan imparatorlukları yıkıldı.

Savaşın Nedenleri:
1. Dünya Savaşı’nın sonunda Almanya yenilmiş ve ağır koşullar içeren bir antlaşma yapmak zorunda bırakılmıştı. Almanlar 1919’da imzalanan Versay Antlaşması’nın haksız maddeler içerdiğini ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. 1920’lerde büyük ekonomik güçlüklerle karşı karşıya kalan Almanya’da 1933’te Adolf Hitler önderliğindeki Naziler iktidara geldi. Hitler,bir yandan Versay Antlaşması’nın geçersiz sayılmasına çalışırken,öte yandan da silahlı kuvvetlerini yeniden toparladı.

1919’da barışı korumak ve uyuşmazlıkları çözümlemek amacıyla kurulan Milletler Cemiyeti,bu görevleri yürütebilmek için gerekli olan yaptırım gücünden yoksundu. ABD bu örgütün dışında kaldı; öbür üyeler arasında da kararlara uymayan devletlere karşı zor kullanma konusunda görüş birliğine varılamadı. Bu sorun, 1931’de Japonya’nın protestolara aldırmayarak Cin’in Mançurya bölgesini ele geçirmesiyle iyice açığa çıktı. Japonya 1930’lar boyunca gücünü arttırdı. 1935’te faşist Benito Mussolini yönetimindeki İtalyanlar,Etiyopya’yı işgal ettiler. Milletler Cemiyeti bu kez de etkin önlemler alamadı.

Bu zayıflıktan yararlanan Hitler, 1936 Mart’ında Almanya’nın Ren Irmağı’nın batısında kalan topraklarına askeri birliklerini gönderdi. Oysa 1925’te Almanya ile Milletler Cemiyeti arasında yapılan antlaşmaya göre bu bölgede hiçbir devlet asker bulunduramayacaktı. Milletler Cemiyeti bu konuda da protestolar dışında yaptırım uygulamadı. Ardından İtalya ve Almanya,İspanya’daki iç savaşta cumhuriyetçi yönetime karşı faşist General Francisco Franco’nun saflarında savaşmak üzere asker gönderdi_ böylece yeni silah ve uçaklarını da denediler. Yeni toprak kazanımları ve dünya egemenliği için Almanya,İtalya ve Japonya, Berlin-Roma-Tokyo Mihveri diye adlandırılan bir ittifak kurdular. Bu yüzden bu ülkeler Mihver Devleri adıyla anıldı.

1937’de Japonya,Çin’e karşı topyekun bir savaş başlattı. Bir yıl sonra Almanya,Avusturya’yı işgal etti; ardından da Çekoslovakya’da Alman asıllıların çoğunlukta olduğu Südet bölgesi üzerinde hakkı olduğunu ileri sürdü. İngiltere ve Fransa,Çekoslovakya’yı Hitler’in bu isteğine boyun eğmesinin yararlı olacağına inandırdı ve Eylül 1938’de yapılan Münih Antlaşması’yla bölge Almanya’ya bırakıldı. 6 ay sonra Hitler başkent Prag’ı bombalayacağını söyleyerek gözdağı verince Çekoslovakya Almanya’nın boyunduruğuna girdi.

Almanya’nın sonraki kurbanı 1. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsız bir devlet olarak yeniden kurulan Polonya’ydı. İngiltere ve Fransa bu kez Alman saldırısına karşı Polonyalılara yardım edecekleri konusunda kesin güvence verdiler. Almanya,Polonya’ya saldırınca da 2. Dünya Savaşı başlamış oldu.


Avrupa’da Savaş Başlıyor:

Almanya Ağustos 1939’da SSCB ile 0 yıl geçerli olacak bir saldırmazlık paktı imzaladıktan sonra,1 Eylül’de Polonya’ya girdi. İngiltere ile Fransa sözlerini tutarak 3 Eylül’de Almanya’ya savaş ilan etti. Avusturya,Kanada ve Güney Afrika’nın da aralarında bulunduğu başka ülkeler de İngiltere ve Fransa’nın yanında yer aldı. Ama Müttefikler,Alman kara ve güçlerince hızla işgal edilen Polonya’ya yardım edemdi.17 Eylül’de SSCB de doğudan Polonya’ya girdi. Polonya teslim oldu. 80 bin kadar Polonya askeri mücadeleyi sürdürmek amacıyla önce Romanya’ya daha sonra da Fransa’ya giderek burada toplandı.

Ekimde SSCB, olası bir Alman saldırısına karşı bir batıda “tampon devletler” oluşturmak amacıyla,üç Baltık ülkesini,Estonya,Letonya ve Litvanya’yı işgal etti. Ardından SSCB,Finlandiya’dan birliklerine Finlandiya topraklarına girme hakkının verilmesini istedi. Finlandiya SSCB’nin koşullarını kabul etmek zorunda kaldı.

Bunlar olurken batı oldukça hareketsizdi. Fransa,Alman sınırında Maginot Hattı adıyla anılan savunma hattını kurdu. Kuzeydeki İngiliz birlikleri,Belçika’nın savaşa girmemesi nedeniyle Almanlar’la hiç karşılaşmadı.

1940 Nisan’ında Almanlar,Norveç’e saldırdı. Amaçları denizaltıları için üsler kurmak ve İsveç’in kuzeyindeki madenlerden çıkartılarak denizyoluyla Norveç’in Narvik limanına getirilen demire el koymaktı. Alman birlikleri gemilerle geldi ve bir bölümü hiçbir engele karşılaşmaksınızın Norveç kıyılarına çıktı. Bir bölümü de İngiliz deniz güçleriyle,iki tarafın da eşit kayıplar verdiği sert çatışmalara girdi. Ama Almanlar kısa sürede Norveç’te Müttefikler’in asker çıkarma girişimlerini önleyebilecek hava üsleri kurdular. Norveç 9 Haziran’da teslim oldu. Almanlar’ın nisanda saldırdığı Danimarka da pek az direnebildi.

10 Mayıs 1940’ta başlayan Alman saldırısı,kısa sürede Belçika,Hollanda ve Lüksemburg’un işgaliyle sonuçlandı. Yardıma gelen İngiliz ve Fransız orduları da püskürtüldü. 13 Mayıs’ta Sedan’da Alman tankları Meuse Irmağı’nı geçti ve Fransa’nın içlerine doğru ilerledi. Hollanda 14 Mayıs’ta teslim oldu. Alman tankları kuzeye,kıyıya doğru ilerledi ve geri çekilen Müttefikler’in önünü kesit. Belçika 27 Mayıs’ta teslim oldu.

Belçika’da sıkışıp kalan İngiliz ve Fransız birlikleri büyük kayıplar verdi. İngiliz deniz güçlerinin yardımıyla Dunkerque kıyılarından 346 bin kadar Müttefik askeri kurtarıldı; ama silah,araç ve gereçler geride bırakıldı.

14 Haziran’da Almanlar Paris’e girdiler, 22 Haziran’da da Fransızlar ateşkes antlaşmasını imzaladılar. Alman güçleri Kuzey Fransa’yı ve bütün Atlas Okyanusu kıyılarını işgal etti. Mareşal Henri Philippe Petain Vichy’de Almanlar’ın denetiminde bir hükümet kurdu. İngiltere’de bulunan General Charles de Gaulle savalın sonuna kadar varlığını koruyan Özgür Fransa Hareketi’ni kurarak işgalcilere karşı direnişe geçti. İngiltere’de ayrıca “özgür” Polonya,Norveç,Belçika,Hollanda ve Çek askeri birimleri de oluşturdu.

Hitler bir sonraki hedef olarak İngiltere’yi seçti. Alman hava kuvvetleri Güney İngiltere’deki havaalanlarını ve limanlarını her gün bombalamaya başladı. İngilizler’in kesin direnişiyle karşılaşan Almanlar,ardından Londra’yı ve İngiltere’nin iç bölgelerindeki kentleri de bombaladı. Bu baskınlar pek çok sivilin ölümüne ve büyük zarara yol açtı. Buna karşılık İngiliz hava kuvvetleri de Fransa ve Belçika limanlarında askerleri Manş Denizi’nden geçirmek üzere toplanmış Alman gemilerini batırdı. İngiltere göklerinde Ağustos-Ekim 1940 arasında yapılan üstünlük savaşından sonra,Alman hava saldırıları gece bombardımanlarına dönüştü; 1941 ortalarına kadar İngiltere’deki kentler yoğun hava akınlarının hedefi oldu. Haziran 1940’tan sonraki bir yıl içinde yaklaşık 43 bin sivil yaşamını yitirdi;50 bin kişi ağır yaralandı.


Almanya SSCB’ye Saldırıyor:

Hitler’in SSCB ile 1939’da yaptığı saldırmazlık paktının asıl amacı,Almanya’nın aynı hem batıda,hem doğuda savaşmak zorunda kalmasını önlemekti. 1940’ta Alman orduları Fransa’yı göçertip İnglizler’i Avrupa’dan sürünce Hitler, SSCB’ye saldırmaya karar verdi. Hızlı bir harekatla SSCB üzerinden Ortadoğu’ya inmeyi tasarlamıştı. SSCB’ye saldırı Napolyon’un 1812’deki başarısız Rusya seferinden bir gün önce 22 Haziran 1941’de başladı. Finlandiya,Bulgaristan,Macaristan ve Romanya da SSCB’ye savaş açtılar. Savaş başlangıçta Almanlar için oldukça olum gelişti. Almanlar sonbaharda Leningrad kentine, aralık ayında da Moskova’nın banliyölerine ulaştılar. Daha güneyde de Don Iramağı ağzındaki Rostov kentine ulaştılar,ama kış gelince Alman birlikleri yorulmuş, savaşma güçleri azalmıştı.

Ardından SSCB’nin karşı saldırısı başladı. Hitler’in tasarılarında bu harekatın kıl gelmeden tamamlanması öngörüldüğü için,Alman askerlerinin giysileri soğuk kış günlerine uygun değildi. Büyük kayıplar verdiler ve SSCB’nin içlerinde tutunabilmelerine karşın başlangıçtaki güçlerini bir daha kazanamadılar.

1942’de Hitler, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında bulunan Kafkasya petrol yataklarını ele geçirmeyi hedefledi. Bir Alman ordusu ağustosta Maykop’taki petrol merkezine ulaştı. Daha kuzeydeki Stalingrad kentine yönelik saldırıları ise başarısız oldu. SSCB birlikleri kenti sonuna kadar savundu ve kış bastırınca karşı saldırıya geçtiler. 250 bin kişilik Alman ve Romanya birliklerini kuşattılar ve Şubat 1943’te bu birlikler teslim oldu. SSCB’nin 2. Dünya Savaşı ,’nın en büyük kara çarpılmasındaki başarısı Almanlar’ı,Kafkasya’dan çekilmek zorunda bıraktı. 1943 yazı başlarken SSCB orduları Almanlar’ı geri sürdü ve 1944 balında Polonya’ya, çok geçmeden de Romanya’ya girdi. Bu savaşta SSCB büyük yıkıma uğradı ve yaklaşık 20 milyon insanını yitirerek 2. Dünya Savaşı’nda en çok can veren ülke oldu.


ABD Savaşa Giriyor:

ABD savaşta tarafsız kalmasına karşın İngiltere’ye destek sağlıyordu. Örneğin, 1940’ta ABD,deniz kuvvetlerinin 50 destroyerini İngiltere’ye ödünç vermişti.

7 Aralık 1941’de Pazar günü sabah saatlerinde,Japon uçak gemilerinden havalanan 360’ın üzerinde savaş uçağı, Hawaii Adaları’ndaki Pearl Harbor deniz üssünde bulunan ABD savaş gemilerine saldırdı. Japonlar bombaladıkları sekiz savaş gemisinden altısını batırdı ya da çalışamaz duruma getirdi; ama üssü kendisi pek zarar görmedi. Uçak gemileri o anda başka bir yerde olduğu için bu saldırıdan kurtuldu. Bu olay üzerine ABD kongresi, 8 Aralık 1941’de Japonya’ya, üç gün sonra da Almanya ve İtalya’ya savaş ilan etti.

Pearl Harbor baskınıyla aynı gün, Formoza’dan kalkan Japon uçakları Filipin Adaları’na saldırdı. Bu adalar daha sonra Japon birliklerince işgal edildi. General Douglas MacArthut komutasındaki ABD ve Filipin güçleri yenildiler ve bölgeyi boşaltmak zorunda kaldılar. Japonlar 1942 Mayıs’ında Filipinler’i ele geçirdiğinde 36 bin kadar asker ve 25 bin sivili esir aldı. Japonlar ,saldırını sürdürerek ABD’den Guam ve Wake adalarını,İngiltere’den de Hong Kong’u aldılar. Japon askerleri Taylan üzerinden hareketle Malaya’yı da işgal etti ve yarımadanın alt bölümlerine,Singapur’a doğru ilerlediler; Singapur 1942 Şubat’ında teslim oldu.Daha sonra,Saravak,Brunei,Borneo,Timor,Cava,Sumatra,Sel ebes,Yeni Britanya,Solomon Adaları,Yeni Gine’nin doğusu,Gilbert Adaları da Japonya’nın eline geçti. Buraları savunmaya çalışan Müttefik deniz güçleri büyük kayıplar verdi,askerlerinin pek çoğu öldü ya da esir edildi.

Bu saldırılar sonucunda Japonya,Güney doğu Asya’nın denizden ulaşımını denetleyen adaları ele geçirdi. Japonlar ayrıca Çinhindi ve Taylant’dan geçerek Birmanya’yı da işgal etti ve oradaki İngiliz birliklerini Hindistan’a çekilmek zorunda bıraktılar. Güneydoğu Asya’da kurdukları üslerden Avustralya’ya hava saldırıları düzenlediler.

Batıdaki Deniz Savaşları:

Savaş başladığında İngiltere ve Fransa’nın güçlü donanmaları vardı. Alman donanması ise, daha küçük olmakla birlikte, modern ve etkiliydi. Uçak gemisi yoktu,ama güçlü savaş gemiler ve hızla artan denizaltı gücüyle ticaret gemilerine büyük zararlar verebiliyordu.

Akdeniz’ed İngiliz deniz gücünün üstünlüğü sayesinde,asker ve erzak taşıyan düşman gemileri batırılarak Kuzey Afrika harekatına yardımcı olundu. Ne var ki, İngiliz donanması da Alman denizaltılarının ve kıyıda üslenmiş savaş uçaklarının yarattığı tehlike yüzünden İngiliz gemileri Batı Çölü’ndeki savaş için gerekli desteği Cebelitarık Boğazı ve Akdeniz’den getirmek yerine,çoğunlukla Ümit burnu ve Süveyş kanalı yolunu izleyerek sağladılar.

Durmaksızın bombalanan Malta yalnızca denizaltılar ve küçük gemilerce kullanılabiliyordu. Bu yüzden İngilizler’in ana deniz üssü Mısır’da,İskenderiye’deydi. Zaman zaman Alman savaş gemileri Müttefik ticaret gemilerine saldırmak üzere Atlas Okyanusu’na açılıyordu. Daha sonra da ticaret gemisi görünümde,silahlandırılmış gemiler göndermeyi sürdüler.

Atlas Okyanusu’ndaki asıl savaş Alman denizaltılarıyla oldu. Bu savaş gece gündüz durmaksızın sürdü. Müttefikler’in,asker,savaş araç ve gereçleri de taşıyan ticaret gemileri konvoylar oluşturarak savaş gemilerinin koruması altında yol alabiliyorlardı. Uçak gemilerinden ve kıyıdaki hava üslerinden kalkan savaş uçakları da deniz savaşlarına katılıyordu,ama Alman denizaltılarına engel olmak çok güçtü. Savaş süresince bu denizaltılar Müttefikler’in 23.351 ticaret gemisini batırdı. Buna karşılık 782 Alman denizaltısı yok edildi.

Kuzey Afrika Çıkarması:

Müttefikler,mihver güçlerini yenmek için,önce Almanya’yı yenmek gerektiğini düşünüyordu. 1942’de Kuzey Avrupa’yı geri alacak güçleri olmayan Müttefikler,düşmanu önce Kuzey Afrika’dan sürmeye karar verdiler. Bu nedenle,General Dwight D. Eisenhower komutasındaki İngiliz ve ABD askerlerinden oluşan 100 bin kişilik bir kuvvet Fas ve Cezayir kıyılarına çıkarma yaptı.

Bu ülkeler,o sırada Vichy Fransa’sının denetimindeydi. Vichy yönetimi önce bu çıkarmaya karşı çıktıysa da,hemen ardından Müttefler’le işbirliğine girdi. Müttefikler önce doğuya,Tunus’a doğru ilerledi,ama Akdeniz üzerinden hava ve denizyoluyla getirilen güçlü Alman birliklerince durduruldu.

1943 Ocak ayı sonunda Montgomery’nin ordusu Batı Çölü’nü geçerek Tunus’a girdi. Zorlu çarpışmalardan sonra Müttefik orduları Mayıs 1943’te Alman ve İtalyan kuvvetlerini çökertti ve Mihver ordularının ancak küçük bir bölümü esir düşmekten kurtulabildi.

Müttefikler Kuzey Afrika’daki başarılarını,1943 Temmuz’unda Sicilya’yı işgal ederek sürdürdü. Bu harekat,limanları ele geçirerek değil,açık plajlara asker çıkararak yürütüldü. Daha önce önemli yol ve köprüleri ele geçirmek üzere planör ve paraşütlerle hava birlikleri indirilmişti. Ağustosun ortalarında ada ele geçirildi.

Sicilya’nın yitirilmesi ve İtalya’nın Müttefikler’ce bombalanması İtalya diktatörü Bento Mussolini’yi çekilmeye zorladı. Eylül başlarında İtalya teslim oldu ve Malta’daki donanmasına el kondu. Bu olay İtalya’da Müttefikler ile Almanlar’ı karşı karşıya bıraktı.

Müttefik güçler 3 Eylül’de güney İtalya’ya birkaç gün sonra da Salerno Körfezi’ne çıktılar. Almanlar inatla direndiler. Ekimde Napoli’ye ulaşan Müttefikler yarımadanın ortalarında güçlü bir Alman savunması tarafından durduruldu.

1944 Ocak’ında Müttefikler,Anzio’ya çıkarak bu savunma hattının ardına geçmeye çalıştılar. Aynı zamanda bu hattın asıl güçlü noktası olan Cassino’ya yönelik saldırılar düzenlediler. Müttefikler Polonya birliklerinin Cassino’yu almasından sonra Anzio’daki kuvvetlere katılmak üzere kuzeye doğru ilerlemeyi başardılar. 4 Haziran’da Roma alındı.


Avrupa’da Savaşın Sonu:

İtalya’daki Müttefik güçler 13 Ağustos 1944’te Floransa’yı aldı. Almanlar bunun üzerine Pisa ile Rimini arasında bir savunma hattı oluşturarak kış gelene kadar burada tutundular. Nisan 1945’te Müttefikler Po Irmağı’nı geçti ve Alp Dağları’na doğru ilerledi. İtalya’da Almanlar 2 Mayıs’ta teslim oldular. İki gün sonra da Müttefikler Avusturya’dan güneye doğru ilerleyen ABD askerleriyle buluştu. SSCB birlikleri ise 1944 Haziran’ında Doğu Avrupa’da bir harekat başlattı. Temmuz sonunda Varşova’nın karşısında Vistül Irmağı’nın doğu kıyısına geldiler. Daha güneyde SSCB ordu,Romanya ve Bulgaristan’ı aldı. Finlandiya eylülde düştü. Ağustosta SSCB orduları iki koldan ilerlemeye başladı. Biri Baltık Denizi’nin doğu kıyıları boyunca,öbürü de Tuna vadis üzerinden Macaristan’a doğru hareket etti. Almanlar bu ilerlemeyi durduramayarak geri çekildiler.

1945 başlarında,Almanya’nın artık uzun süre savaşamacağı ortaya çıkmıştı. Müttefik liderler,ABD Başkanı Roosevelt,İngiltere Başbakanı Churchill ile SSCB’nin önderi Stalin Kırım’daki Yalta kentinde toplandılar ve Almanya’nın koşulsuz olarak teslim alınması konusunda anlaştılar. Ayrıca savaş sonrası Avrupa’ya ilişkin planlar da yaptılar. Ocak 1945’te SSCB askerleri Oder Irmağı’nı Budapeşte’ye,nisan başında da Viyana’ya girdiler ve Berlin’e doğru ilerlediler. 25 Nisan’da Berlin’i kuşattılar. Kentin merkezinde ki bir yer altı sığınağından savunmayı yönetmekte olan Hitler savaşın yitirildiğini kavrayarak 30 Nisan’da intihar etti. Amiral Karl Dönitz’i kendi yerine atamıştı.

Dönitz’in temsilcileri Reims’e Müttefikler’le görüşmeye geldi. Batıda Müttefikler’e teslim olmayı; ama doğuda SSCB’ye karşı savaşı sürdürmeyi istiyorlardı. Eisenhower Almanlar’ın her yerde koşulsuz teslim olmaları konusunda ısrar etti. Almanya’nın teslim olması 8-9 Mayıs 1945’te gece yarısı gerçekleşti.

Japonya’nın Teslim Olması:

ABD,Japonya’nın kıyı kentlerini yoğun bir biçimde bombaladığı sırada Başkan Truman,Japonlar’ın direnişini kırmak ve savaşı kısaltmak gerekçesiyle atom bombası kullanmaya karar verdi. Atom bombası ABD’de,gizlice geliştirilen ve büyük yıkım gücü olan bir silahtı. 6 Ağustos 1945’te ABD hava kuvvetlerinin bir bombardıman uçağı Hiroşima kenti üzerine ilk atom bombasını attı. 3 gün sonra gücü azaltılmış bir atom bombası da Nagasaki’ye atıldı. Bu bombalar Hiroşima’da 200 bin,Nagasaki de ise 80 bin sivlin ölmesine ve on binlerce kişinin yaralanmasına yol açtı. Bu kentler büyük ölçüde yıkıldı; bitki örtüsü çok zarar gördü. Atom bombasının yol açtığı radyasyon etkisi yıllarca. Radyasyon nedeniyle insanlar; daha sonra sakatlandılar ve öldüler. Uzun yıllar sonra bile özürlü çocuklar doğdu.8 Ağustos’da SSCB de Japonya’ya savaş açtı ve Japonlar’ın elinde bulunan Mançurya ve Kore’yi işgale başladı. Bunun üzerine Japonya 2 Eylül’de resmen teslim oldu ve 2. Dünya Savaşı sona erdi.

SAĞLIK BİLGİLERİ

Salata, Kansere Karşı Koruyor

Zengin-fakir hemen her ailenin sofrasından eksik etmediği değişik salata menülerinde kullanılan yeşil yapraklı sebze ve bitkilerin ve bazı meyvelerin içerdikleri vitamin, mineral ve öğelerle kanserden koruyucu etki yaptığı bildirildi.

Erzurum İl Sağlık Müdür Yardımcısı ve İl Kanser Koordinatörü Dr. Siyami Kotan, kanser ve beslenme ilişkisi konusunda bilgiler verdi. Dr. Kotan, kanserin kontrolsüz çoğalan hücrelerin normal işlevi olan hücreleri öldürmeleri sonucu ortaya çıkan ve 200'den fazla türünün tanımlandığı bir hastalık olduğunu söyledi. Vücuttaki tüm organ ve dokularda kanserin gelişebileceğini bildiren Kotan, hastalığın öldürücü olma oranının yüksek olduğunu, erişkin nüfusta her yıl 100 bin kişide 150 ila 300 kişide görüldüğünü ifade etti. Kotan, kanserin kalıtımsal faktörler yanında sigara, çevre kirliliği ve beslenme gibi faktörlerin etkisinde olduğunu da kaydetti. Epidemiyolojik ve deneysel çalışmalarda beslenme ve kanser ilişkisinin ortaya konulduğunu vurgulayan Kotan, besinlerin kanser yapıcı ve kanser önleyici özellikler taşıdığını, ayrıca besinlere uygulanan pişirme, saklama işlemlerinin de zararlı maddelerin oluşumuna yol açabileceğini hatırlattı.

"Vitaminler ve salata"

Kansere karşı koruyucu etkisi olan vitaminler arasında sayılan A vitamininin yeşil ve sarı renkli sebze ve meyvelerde bulunduğunu kaydeden Kotan, bu vitamini içeren sebzelerin güçlü antitoksidan özelliği bulunduğuna işaret etti. Vücuda alınan kanserojenleri etkisiz hale getirdiği kaydedilen C vitaminin de limon ve turunçgiller ile maydanoz, tere, roka ve yeşil yapraklı sebzeler ile karnabahar, yeşil sivri biber ve domateste bulunduğunu belirten Dr. Kotan, E vitamini bulunan yeşil yapraklı sebzelerin de bazı toksik maddelerin etkilerini azaltarak kanserden koruyucu etki gösterdiğini, güçlü bir antitoksidan olduğu için yağların ve hücrelerin oksidasyonunu önlediğini söyledi. <******>

"Mineraller ve salata"

Dr. Kotan , salata malzemesi olarak kullanılan sebze ve bitkilerdeki kansere karşı önleyici etki gösteren mineralleri ise şöyle sıraladı:

"Molibden: Vücudun bu minerale gereksinimi düşüktür. Koyu yeşil sebzelerde bulunur.

Demir: Yeşil yapraklı sebzelerde bulunan bu minarelin fazla alınması gerekiyor. Bazı kimyasal kansorejenlerin etkisini azaltıyor.

Kalsiyum: Kemik gelişimi ve sağlığı için önemli bir besin öğesi. Yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Kemik ve kalın bağırsak kanseri riskini azaltıyor. Özel koku ve tat veren lahanalar ve kükürt içeren sarımsak, soğan da bu kategoride yerini alıyor."

Dr. Kotan, soğan, sarımsak, lahana, havuç, marul, kıvırcık, salatalık, şalgam, turp, maydanoz, tere, nane, roka, biber, taze fasulye, bezelye, patlıcan, limon ve nar gibi sebze ve meyveler ile yenebilen otlar, domates ve birçok sebzenin de katılarak yapıldığı salatalardan günde en az 2 porsiyon tüketilmesi gerektiğini, bunların yanında günlük sebze ve meyve tüketiminin 5 porsiyon olması gerektiğini bildirdi.


Hamsi, zekayı geliştiriyor.

Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Beslenme Uzmanı Doç.Dr. Ekrem Algün, iyot açısından son derece zengin olan hamsinin zeka gelişimine çok büyük faydaları olduğunu söyledi.

Kendisi küçük faydaları büyük, 'denizlerin kralı, sofraların tacı' hamsi, zengin bir protein deposu olmaktan başka bol miktarda iyot içermesi dolayısıyla zeka gelişimi açısından da faydalı bir besin olarak gösteriliyor. Ekmeğinden pilavına, buğulamasından ızgarasına, unundan yağına kadar çok geniş bir kullanım pörtföyü bulunan ve fıkralara konu olan hamsi, Karadeniz yöresinin ve kültürünün sembolü haline gelirken kış mevsiminin yaklaşmasıyla yolları gözleniyor ve yılda 3-4 ay boyunca bolca tüketiliyor.

Yöre ekonomisine önemli katkıları bulunan ve çok sayıda kişinin 'ekmek kapısı' olan hamsinin faydaları saymakla bitmezken, uzmanlar hamsinin beklenen faydaları sağlaması için tüketilmesinde bazı hususlara dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi, İç Hastalıkları Endokrinoloji Metabolizma ve Beslenme Uzmanı Doç.Dr. Ekrem Algün de, hamsinin insan sağlığı açısından faydalarını sıralarken tüketiminde dikkat edilmesi gereken noktalar üzerinde durdu. Genel olarak bütün balıkların özellikle de deniz balıklarının insan sağlığı açısından çok faydalı olduğunu belirten Algün, bir protein deposu olan balığın bilhassa hamsinin çıkmasıyla çok ucuz elde edilen bir besin türü olduğunu dile getirdi. Yöreye has özel bir balık türü olan hamsinin bilinen faydalarının saymakla bitmeyeceğini anlatan Doç.Dr. Algün, şöyle konuştu: "Hamsi bir protein deposu. Yağı da Omega 3 asitleri açısından çok faydalı. İnsanları kalp ve damar hastalıklarından koruyor. Bir takım yağlar damar kireçlenmesi ve kalp hastalıklarına yol açarken, balıklarda tam tersine bu yağların tüketilmesi kişiyi kalp hastalıklarından koruyor. Yapılan bir araştırmada Omega 3 kapsüllerinin kullanımının taze balık tüketimi kadar faydalı olmadığını da ortaya koydu. Biz, bol miktarda balık tüketen ülkelerde kalp hastalıklarının daha az görüldüğünü biliyoruz. Balık yiyen insan daha sağlıklı oluyor ve kardiyovasküler hastalıklara da yakalanma riski azalıyor." <******>

Hamsinin, insanlarda normal büyüme ve gelişme ile beyin ve vücut işlevleri için son derece gerekli bir element olan iyot açısından da zengin bir besin olduğunu anlatan Ekrem Algün, sözlerine şöyle devam etti: "İyot eşittir zekadır. İyotu çok tüketen uluslar daha zeki olurlar. Bu kanıtlanmış. İyotu az tüketenlerin zeka oranı da düşük oluyor. Mesela bol iyot tüketen Japonlarda zeka düzeyi çok yüksektir. Mesela çocuklara okula başlarken mürekkep yalatılırdı eskiden. Zeki olsunlar, kafaları iyi çalışsın diye. Mürekkep iyottur. Hamside de iyot açısından son derece zengin bir besindir ve zeka gelişimine çok büyük faydası var."

Balıkta tütsü ve tuzlama yöntemi sağlık açısından riskli

Algün, faydaları saymakla bitmeyecek hamsinin nasıl ve ne zaman tüketildiğinin de önemli olduğunu anlattı.
Hamsinin çok faydalı ama sağlıklı bir biçimde tüketilmesi gerektiğini belirten Doç.Dr. Algün, şunları söyledi: "Hamsiyi kızartırsanız faydasını büyük ölçüde kaybeder. Mümkün olduğu kadar kızartma dışındaki yolları tercih etmek lazım. Buğulama veya fırın tarzı çok faydalı. Ayrıca hamsiyi yıl içine yayarak sürekli tüketmek lazım. Balık yiyen insan kolay kolay şişmanlamaz. Ama kızartma olarak ve olmadık zamanlarda tüketilirse şişmanlığa yol açar."

Hamsinin mevsimi dışında da tüketilmesi için tercih edilen yollardan biri olan tuzlama yönteminin de sağlık açısından tehlikeli olduğunu dile getiren Algün, sözlerine şöyle devam etti: "Tuzlama sadece bizim ülkemizde değil birçok ülkede tercih edilen bir yöntem. Özellikle Uzakdoğu'da tütsü ve tuzlama yöntemi çok tercih edilir. Bu tür tüketimde kanserojen maddeler fazla bulunur. Mide kanserinin en sık görüldüğü ülke Japonya'dır. Bu nedenle mümkün olduğu kadar tuzlamadan uzak durmak lazım. Hamsiyi kızartma ve sağlıksız ızgara olarak değil buğulama ve fırın tarzı pişirerek tüketmek çok daha faydalıdır."

Fıkralara bile konu olan 'hamsi kılçığının insan zekasına faydalı olup olmadığı' yorumunu değerlendiren Başhekim Algün, bu konunun da araştırılması gerektiğini söyledi. İyotun fazla tüketilmesinin bir takım rahatsızlıklara yol açtığına da dikkat çeken Algün, "Ama ben bir uzman olarak sağlıklı bir şekilde fazla balık tüketenlerde görülen bir hastalık hatırlamıyorum" diye konuştu. <******>

Denizlerin kralı, sofraların tacı hamsi balığını Karadeniz'in azgın sularında binbir zahmetle avlayarak sofralarımıza ulaştıran yılların balıkçısı Yakup Reis ise, hamsinin çok faydalı bir besin olduğunu dile getirerek tayfalarıyla birlikte üç öğün yemeğin haricinde sürekli hamsi tükettiklerini söyledi. "Her gün hamsi yiyoruz Allah'a şükür gücümüz kuvvetimiz yerinde" diyen Yakup Reis, bu sene hamsinin bol olduğunu belirterek "İnşallah böyle devam eder" dedi. Her gün hamsi yediklerini anlatan Yakup Reis, şöyle konuştu: "Allah'a şükür sağlığımız, gücümüz, kuvvetimiz yerinde. Bir gün hamsi yemedik mi aç kalmış oluruz. Gemide aşçımız üç öğün yemek pişiriyor ama hamsi yemeden olmuyor. Hamsiden bıkılır mı hiç? İşçiler de hamsi yiyince daha iyi çalışıyor, gözleri daha iyi görüyor. Balıktan iyi nimet mi var"

Vatandaşların hamsinin bol ve ucuz olduğu bu günlerde bu balığı daha çok tüketmelerini isteyen Yakup Reis, hamsinin bollaşmasıyla enflasyonun da düştüğünü ifade ediyor. Yakup Reis, hamsinin hem ucuz hem sağlıklı olduğunu anlatarak şöyle konuştu: "Kolesterolü yok. Millet bol bol yesin. Bundan faydalı bir şey yok. Hamsi çıktı kırmızı et ve tavuk ucuzladı. Hamsi, enflasyonu düşürdü. Hükümetin bize yardım etmesi lazım."

Reis, vatandaşlara hamsinin tüketimi için şu tavsiyede bulundu: "Hamsinin her şeyi olur ama en iyisi buğulamadır. Şimdi tam ızgara zamanı. Bir baş soğanla çok güzel yenir. Şu an tavası çok yağlı olur, dokunur. En iyisi buğulamadır."

Öte yandan Türkiye'de yılda 450 bin ton deniz balığı avlanırken, bu avlanmada hamsi 300 bin ton üzerindeki payıyla en çok avlanan balık durumunda gözüküyor. Üç tarafı denizle çevrili Türkiye'de, kişi başına balık tüketimi yıllık 10 kilogram civarında bulunuyor.


BİLİNÇLİ HAMİLELİK DÖNEMİ İÇİN
Hızla kilo alıyorsunuz, yüzünüz ve ayaklarınız şişiyor, cildiniz bozuluyor ve ruhsal dengeniz tamamen değişiyor… Bunlar, bebek bekleyen kadınlarda sıkça rastalanan belirtiler. İnsan vücudu bu mucizevi olayı yani gebeliği gerçekleştirebilmek için oldukça iyi gelişmiş bir adaptasyon mekanizmasına sahip. Bu durumda anne adayının kendini bekleyen değişiklikleri iyi bilmesi ve bunlara karşı hazırlıklı olması kadar, fiziksel değişiklikliklerin hastalıklı durumlardan ayırt edilebilmesi büyük önem taşıyor. Memorial Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Banu Göker Özdemir , “Gebelik döneminde vücutta meydana gelen 10 değişiklik ve uyum sağlama yöntemleri” hakkında bilgi verdi.

Anne Adayları Bu Baş Döndürücü Değişikliklere Hazır Olmalı!

1. KİLO ARTIŞI: Gebelikde meydana gelen değişimlerin en başında kilo artışı gelir. Bu, sağlıklı bir gebeliğin sürdürülebilmesi ve sağlıklı bir bebeğin dünyaya getirilmesi için gerekli bir durumdur. Tabi ki kilo alımının normalden çok az veya fazla olması anne ve bebek için bir takım olumsuzlukları da berberinde getirmektedir. Dengeli ve düzenli beslenerek günlük kalori alımını ortalama 150-300 kcal arttırarak bebek için gerekli besinler sağlanabilir. Anne adayının gebe kalmadan önceki vücut kitle indeksine göre değişmek üzere beklenen 9 ila 16 kg alınmasıdır. Bu rakamın normal vücut kitle indeksi, kadınlar için ortalama 10-12 kg olduğu söylenebilir. Genellikle ilk 12 hafta 1.8- 2 kg arasında kilo alınması, takip eden 3 ayda haftada 0.5 kg alınması bundan sonra doğuma kadar yaklaşık 4.5- 5 kilo alması beklenir.

2. CİLTTEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Gebelik döneminde ciltte, saç ve tırnaklarda, diş ve dişetlerinde birçok değişimler meydana gelir. En çok dikkat çekici değişikler ise ciltte meydana gelenlerdir.Anne adaylarının cildinde kuruluk, meme ve karında çatlaklar, yüzde gebelik maskesi denen lekeler, karın orta hatta cilt renginin koyulaşması, sivilcelerin artması gibi sorunlar meydana gelebilir.
Bir anne adayının vücudunu iyi koruması için gebeliği boyunca hijyenik bakımına ve vücut bakımına dikkat etmesi önemlidir. Cildinde kuruluk yaşayan bir kadının normal sabun kullanması yerine cildin nemlenmesini sağlayacak gliserin bazlı sabunlar kullanılabilir. Banyo esnasında vücut yağlarının kullanılması ve çıktıktan sonra mutlaka nemlendirici krem sürülmesi önerilmektedir.

3. HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER: Gebelikte en çok şikayet edilen konulardan biriside vajinal akıntılardır. Hamilelik sürecinde vajinanın doğal florasında ve pH değerinde meydana gelen değişiklikler sonucu akıntı fazlalaşır, enfeksiyona meyil artar. Vajen asiditesini artmasına bağlı olarak gebelikde vajinal mantar enfeksiyonları sıklıkla gelişebilir. Fazla miktarda sarı,yeşil renkli kötü kokusu olan bir akıntı vaya vajinal kaşıntı meydana gelirse bunun mutlaka kontrol edilmesi ve gerekli görürülürse ağızdan ilaç veya vajinal fitiller kullanılması gerekebilir.
Hamileliğin özellikle son dönemlerinde meme bezleri çalışmaya başlar ve meme başından kolostrum dediğimiz beyaz-sarı renkli sütün geldiği gözlenebilir. Bunun anne adayının sağlığı açısından herhangi bir zararı yoktur. Meme başındaki kolostrum ılık sabunlu bir bezle temizlenebilir, eğer gün içinde rahatsızlık verecek şekilde çok geliyorsa günlük göğüs pedleri kullanılanılabilir. Gebeliğin özellikle ikinci yarısından sonra sütyenlerin değiştirilmesi gerekelidir. Memeyi alttan destekleyecek çok fazla sıkmayan ,pamuklu çamaşırlar tercih edilmelidir.

4. UYKU SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Bir anne adayının gebeliği boyunca bir çok yakınmalardan biri de uyku bozukluğudur. Yapılan çalışmalar anne adaylarının neredeyse yüzde80’inin hamileliklerinin belirli bir döneminde uyku problemi yaşadığını ortaya koymaktadır. Gebeliğin ilk aylarında hormonal değişikiliklere bağlı olarak anne adaylarında gün içinde uyku hali,konsantrasyon bozukukluğu ve sürekli uyuma isteği gelişebilir.. Bu tamamen kanda yükselen progestron hormonuna bağlı normal bir olaydır. İlk aylardaki progesterone hormonun yükselişi aynı hızla devam etmeyeceği için gebeliğin ilerleyen dönemlerinde çoğunlukla bu sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Hormonal değişimlere ek olarak ilerleyen gebelik haftalarında karnın büyümesi ile bel ve sırt ağrılarının olması, anne adayının kilo aldıkça yatakta kendine rahat bir pozisyon sağlayamaması gibi nedenlerden dolayı uyku sorunları meydana gelir. Bunların dışında bebek hareketlerinin gece boyunca çok fazla hissedilmeside uykuyu bölen bir faktördür.

5. VÜCUT POSTÜRÜNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Hamilelik boyunca anne karnında büyüyen bebekle birlikte vücut postüründe değişiklik meydana gelir. Bununla birlikte gebeliğe bağlı hormonlar vücuttaki bağları ve eklemleri de etkileyerek vücut dengesinde değişikliğe neden olur, böylece düşme ve buna bağlı yaralanmalar ve travmalar daha sık görülür. Bu yüzden anne adaylarının kış aylarında dışarı çıkarken yüksek topuklu olmayan, altı kaymayacak ayakkabıları tercih etmeleri önerilmektedir.

6. KALP VE DOLAŞIM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Gebelikde sayılamayacak kadar bir çok değişiklik meydana gelmesi ile beraber anne adayının kalp ve dolaşım sistemi, sindirim,solunum,üriner sistemi gibi tüm vücut sistemlerinde gözle görülemeyen değişilikler de meydana gelir.
Bunların en başında kalp ve dolaşım sistemindekiler gelmektedir.Gebeliğin kendisi kalp ve dolaşım sistemini zorlayan bir durumdur. Fetusun gelişmesi ile birlikte rahime giden kan miktarının artması, büyüyen rahimin diaframı yukarı iterek kalbi yukarı-öne ve sola doğru döndürmesi, kan damarlarındaki plazma volümünün artmasına bağlı olarak gebeliğin ikinci yarısından sonra fizyolojik bir kansızlık durumunun meydana gelmesi bu sistemdeki önemli değişikliklerdir. Gebelik öncesi sağlıklı bir kadında bu değişimler problem yaratmazken, gebelik öncesi henüz semptom vermemiş gizli kalp hastalıkları belirginleşebilir veya var olan kalp hastalıkları daha kötüye gidebilir.

7. SOLUNUM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Diyaframın yukarı itilmesi ve bununla birlikte progesteron hormonun artışına bağlı olarak solunum sayısında artma meydana gelebilir. Yine bu dönemde kılcal damarlarda kan akımının artmasına bağlı olarak burun kanamaları sık olabilir, ses tellerinde meydana gelen ödeme bağlı olarak nadirde olsa ses kısıklığı gelişebilir.

8. ÜRİNER SİSTEMDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Yine gebeliğin ilk başında hormonal değişimlere daha sonrada anne karnında bebeğin idrar torbasına baskı yapması nedeniyle sık idrara çıkma problemleri gelişebilir. Ayrıca böbreklerde ve üreter dediğimiz idrar yollarındaki basıya bağlı ve progesteron hormonuna ve idrarın böbrekten mesaneye gelişiminin yavaşlamasına bağlı olarak böbreklerde genişleme gelişebilir, idrar yolu enfeksiyonları sıklıkla görülebilir.

9.SİNDİRİM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Sindirim sistemi ile ilgili olarak özellikle ilk üç ayda bulantı, kusma gelişebilir. Bununla birlikte gebelikde tükürük salınımı artar. Midenin yukarı itilmesi ve hormonal nedenlereden dolayı mide boşaltım hızının azalması sonucu mide içeriği kolayca yemek borusuna geri dönerek mide yanmalarına neden olur. Ayrıca barsak hareketlerinin de yavaşalmasına bağlı olarak kabızlık gebelikde oldukça sık görülen bir sorundur.

10. RUHSAL DEĞİŞİKLİKLER: Bütün bunların dışında gebelikde bir çok ruhsal değişiklikler meydana gelmekde ve bunların bir çoğu göz ardı edilmektedir. Gebeliğin özellikle ilk üç ayında değişken ruh hali meydana gelebilir.Sıkıkla nedensiz ağlama nöbetleri görülür. Bazen çok arzu edilen gebeliklerde bile ilk aylarda gebeliği kabullenememe, içe dönüklük ,pasiflik meydana gelebilir.İlerleyen aylarda ise vücut imajında meydana gelen değişimlerden dolayı utanma duygusu gelişebilir.Gerek vücuttaki değişimler gerekse bebeğe zarar verileceği endişesi nedeniyle cinsel istek azalabilir.Son aylarda ise gebeler genellikle doğum korkusu, sağlıklı bir bebek dünyaya getirebilme endişesini yoğun bir şekilde yaşayabilir.


Kalp ve Damar Hastalıkları Nedir?

Organlarımızın sağlıklı şekilde çalışabilmeleri ve korunabilmeleri için kana ihtiyacı vardır. Kanı organlarımıza taşıyan damarlar ise atardamarlarımız olup atardamarlara kanın pompalanmasını sağlayan kalbimizdir. Kalbin kendisini besleyen damarlara ise “koroner damar” adı verilmektedir. Koroner damarlarda oluşabilecek hastalıklar doğrudan kalbin çalışmasını ve verimini etkilediği için koroner damarlar insan hayatı için son derece önemlidir.
Koroner damarlardaki en önemli rahatsızlıkların başında halk arasında damar sertliği olarak bilinen “ateroskleroz” gelmektedir. Bu hastalıkta, koroner damarlarda, bir takım maddeler birikerek damarlarda tıkanıklıklara neden olmakta (kolestrol gibi..), belirtilen tıkanıklılar sonucu, koroner kalp hastalığı oluşmaktadır. Bu hastalıktan dolayı kalbin kasılmasında ve ritminde birtakım bozukluklar meydana gelmektedir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenlerinin başında “koroner arter hastalığı” gösterilir.

Risk Faktörleri...

1. Sigara içmek (Kalp hastalıklarından tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 30’undan sigara sorumludur)
2. Hareketsizlik
3. Stres
4. Depresyon
5. Şeker hastalığı
6. Kalıtımsal
7. Yaş (Erkeklerde 45 yaş üstü,bayanlarda 55 yaş üstü)
8. Cinsiyet (Erkeklerde daha sık olarak görülmektedir)
9. Kilo (Beden kitle endeksinin 25’in üzerinde olması)
10. Kolesterol (İyi kolesterolün 40 mg/dl’den düşük olması / Kötü kolesterolün 130mg/dl’den yüksek olması)

Kalp ve Damar Hastalıklarının Belirtileri

1. Göğüste ağrı (Göğsün orta kısmında sıkıştırıcı ve yanma tarzında; çene, omuz veya kol gibi bölgelere yayılan bir ağrı)
2. Çarpıntı (Kalpte çarpıntı, kalp atışlarında hızlanma ve düzensizlik)
3. Nefes darlığı (Nefes alıp verirken sıkıntı çekmek ve nefes alamama hissi)
4. Güçsüzlük(Baygınlık hissi ve çabuk yorulma)
5. Bulantı (Titreme,terleme ve nabızda zayıflama)
6. Ayaklarda şişme (Bacak ve ayak üzerine parmak basılınca çökme yapan şişlikler)
7. Bayılma (Öksürük, ses kısıklığı,dudak ve parmaklarda morarma)

Almanız Gereken Önlemler

Kalp hastalıkları riskinin taşınıp taşınmadığının anlaşılması çok önemlidir. Öncelikli olarak risk faktörleri belirlenmelidir. 40 yaşından büyük olmak; yüksek tansiyon, şişmanlık, sigara içmek, ailede kalp hastası bireylerin bulunması; şeker hastalığı, yüksek kolesterol ve koruyucu kolesterol seviyesinin düşük olması. Risk faktörlerinden en az 2 veya daha fazlasına sahip olmak, hastalığa yakalanma riskinin yüksek olması demektir. Bu konuda risk taşımayan erkeklerin 40 yaşından sonra, kadınların ise menopozdan sonra mutlaka bir kardiyolog tarafından muayene edilmesi ve gerekli tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Ancak hızlandırıcı risk faktörü bulunan kişilerin yani; sigara içenlerin, şeker hastası olanların, yüksek tansiyonu olanların ve ailesinde kalp krizi hikâyesi bulunanların belirtilen yaşı beklemeden belli aralıklarla doktora muayene olmaları ve gerekli tetkikleri yaptırmaları gerekmektedir. Ayrıca, hiçbir şikâyet olmasa da kan şekeri, kanın kolesterol ve trigliserid düzeyi belli aralıklarla kontrol ettirilmelidir.



KALP HASTALARI BU BİLGİLER SİZİN İÇİN

Tayvan'da yaş ortalaması 65 olan 740 erkek üzerinde yapılan araştırmada, günde en az bir paket sigara içiminin "orta düzeyde veya hızlı" saç kaybında önemli bir rol oynadığı tespit edildi.
Araştırmayı yürüten Tayvanlı bilim admaları Lin-Hiu Su ile Tony Hsiu-Hsi Çen, sigaranın saç foliküllerini tahrip edebildiğini, kafa derisindeki kan ve hormon dolaşımını bozabildiğini veya östrojen üretimini artırabildiğini bildirdiler.
Archieves of Dermatology dergisinde yayınlanan araştırmada, ilk saç dökülme belirtileri görülen erkeklere, saçın daha yoğun dökülmesinin önüne geçmek için, sigaranın rolünün hatırlatılması tavsiyesinde bulunuldu.
Araştırması yapılan kalıtsal saç dökülmesi durumunun, beyazlar arasında daha yaygın olduğu belirtiliyor.


Kalp krizinden sonra yaşam
Bir kalp krizi atlattınız ve hastaneden taburcu oldunuz. Bundan sonra normal hayatınıza dönüş süreciniz ve yapmanıza izin verilen aktiviteler, kalbinizin durumuna göre belirlenecektir. Doktorunuz sizinle birlikte bir nekahat dönemi planı hazırlamalıdır. Birçok kişi normal hayatına ve işlerine krizden birkaç ay sonra dönebiliyor. Ancak kalbinde zayıflama olanlar için bazı sınırlamalar var. İşte kriz sonrası yaşamla ilgili merak edilen başlıca soruların yanıtları...

Efor testi yaptırın

Normal hayata dönüş, ne kadar zamanda gerçekleşmelidir? Normal hayata dönüş yavaş olmalı. Kalp krizinden sonraki ilk günlerde istirahat gereklidir. Bu, kalbinizin kendisini toparlamasına yardım eder. İyileştikçe aktiviteler artırılır. İlk günlerden sonra oda içinde, sonra koridorda yürümenize izin verilir. Taburcu olmadan önce yapılacak sınırlı bir efor testi, ilerisi için yararlıdır. Testin sonuçlarına göre doktorunuz, yapacağınız aktivitelerin sınırlarını çizer. Bazı hastanelerin; kalp krizi geçirenler, balon-stent uygulanan hastalar ve by-pass ameliyatı olanlar için özel rehabilitasyon programları vardır. Başlangıçta bu programlara dahil olmak hem daha emniyetli olur, hem de kendi başınıza kaldığınızda yapacaklarınıza ışık tutar.

Egzersiz niye önemli? Egzersiz hem sağlıklı kişiler, hem de kalp hastaları için çok değerlidir. Kalp kasını kuvvetlendirir. Kendinizi daha enerjik hissedersiniz. Kilo vermeyi ve sabit kiloda kalmayı kolaylaştırır. Kolesterol ve tansiyonu düşürmeye yardımcı olur. Kalp krizi sonrası egzersiz kesinlikle doktor önerisiyle yapılmalıdır. Bu önerilere harfiyen uymalısınız. İzin verilmeyen aktivitelerden uzak durun ve sınırlarınızı aşmayın. Egzersiz sırasında karşılaştığınız ve mutlaka doktorunuza başvurmanız gereken sorunlar ise şunlar: "10 dakikayı geçen aşırı nefes darlığı. Göğüs, çene, boyun veya kollarda ağrı. Baş dönmesi, solukluk, soğuk terleme. Çok hızlı veya düzensiz kalp atışları. Bulantı, kusma. Bacaklarda güçsüzlük, ağrı veya şişme."

Ne tür egzersiz iyidir? En faydalı olanlar tüm vücudu çalıştıran egzersizlerdir. Mesela yürüme, hafif koşu, yüzme veya bisiklet gibi. Doktorunuz egzersiz programınıza kasları güçlendirici hafif ağırlık çalışmaları da ekleyebilir.

Spor hangi sıklıkla yapılmalıdır? Size verilecek plana göre hareket edin. Bu program başlarda yavaş olmalı. Zamanla tempoyu arttırabilirsiniz. İdeal olan haftada 3-4 gün, 20-30 dakika arası spor yapmaktır. Sporun başında, 5 dakika ısınma ve germe hareketleri yapmayı da unutmayın.

Kalp krizi geçirdikten sonra ne kadar zamanda işe dönülebilir? Çoğunlukla kişiler 1-3 ay içinde işine başlayabiliyor. Başta da söylediğim gibi bu süre kalbinizin durumu ve işinizin niteliğiyle ilgilidir. Fizik gücü gerektiren veya yoğun stresli bir işe dönüş daha geç olmalıdır. En azından başlarda işinizde değişiklikler yapmak gerekebilir

Seksten korkmayın

Kalp kirizi cinsel hayatı etkiler mi? Krizden 3-4 hafta sonra cinsel hayatınıza dönebilirsiniz ama başlarda yavaş ve sakin olmak gerekebilir. Kalp krizi geçirdiniz diye seksten korkmayın. Bu konuyu doktorunuza açmaktan da çekinmeyin.

Tekrar kriz geçirmemek için ne yapılmalıdır? Sigara içmeyin. Fazla kilolarınızdan kurtulun. Spor yapın. Stresi azaltın. Tansiyon, kolesterol ve şekerinizin istenilen sınırlarda kalmasına gayret edin. Size verilen ilaçları düzenli ve önerildiği sürece kullanın.
Dr. Metin Okucu



Kahvenin Zararları
Kahve içmek pek çok kişi için büyük bir zevk ve vazgeçilmez bir alışkanlıktır. Ancak, zinde kalmak ve enerjimizi yüksek seviyede tutmak için hemen hemen her gün içtiğimiz kahvenin yararlarının yanında bir o kadarda ciddi zararları olduğunu unutmamak gerekir...

Yüksek tansiyon: Yapılan araştırmalara göre, düzenli olarak günde 4-5 bardak kahve içenlerin kan basınçları, yani tansiyonları hızla yükseliyor.

Kalp: Aşırı kahve tüketimi kalbin ritmini olumsuz yönde etkiliyor. Kahvenin içerdiği kafein fazla tüketildiğinde, kalpte ritim bozuklukları meydana gelebiliyor. Düzensiz kalp atışları ve kalp çarpıntısına neden olabiliyor. Bu nedenle özellikle kalp hastalarının sınırlı miktarda kahve içmeleri gerekiyor.

Mide: Kahve, ülseri tetikliyor ve midenin asit salgılamasını uyarıyor. Bu nedenle mide hastalarının günde 2 fincandan fazla kahve tüketmemeleri gerekiyor.

Şeker hastalığı: Yapılan araştırmalar, yemek zamanlarında yükselen kan şekeriyle birlikte tüketilen kahvenin şeker hastalığını olumsuz yönde etkilediğini ortaya koyuyortı. Uzmanlar şeker hastalarının da kahveyi sınırlı tüketmesini öneriyor.

Su kaybı: Uzmanların bir kısmı kahvenin vücutta sıvı kaybına neden olduğunu savunurken, bir kısmı da bu kaybın önemsiz derecede az olduğunu savunuyorlar. Fakat yine de ağır basan görüş diğer kafeinli içecekler gibi kahvenin de vücutta su kaybı yarattığı yönünde.

Doğurganlık: Günde üç fincan veya daha fazla kahve içmek, kadının doğurganlık oranını azaltıyor. Çünkü aşırı miktarda kafein tüketimi yumurtlamayı olumsuz etkiliyor. Yapılan araştırmalarda ise her gün düzenli olarak kahve içen erkeklerin içmeyenlere oranla daha güçlü spermleri olduğu kanıtlandı. Kafeinin spermin üzerinde uyarıcı etkisi olduğunu savunan uzmanlar, bunun merkezi sinir sisteminde de aynı etkiyi gösterdiğini iddia ediyorlar.

Hamilelik: Kafeinin anne karnındaki bebeğe zararlı olduğu biliniyor. Uzmanlar, hamile kadınların günlük kafein tüketme sınırlarının 300 mg ile sınıtlı kalması gerektiğini belirtiyor.

Kahvenin Faydaları

Kanser: Kahve, yeşil ve siyah çay gibi antioksidanlar içeriyor. Bu da kansere yol açan hücrelerin çoğalmasını engelliyor. Ayrıca, yapılan bir araştırmada, kahvenin ve egzersizin güneş ışınlarının neden olduğu cilt kanserinden koruduğu ortaya çıktı. Araştırmaya göre, fiziksel egzersizle birlikte ölçülü kahve tüketimi, güneşin ultraviyole B (UVB) ışınlarının yol açtığı kanserojen etkileri ortadan kaldırabiliyor.

Safra taşları: Kadın vücudu erkeğe kıyasla iki kat daha fazla safra taşı üretiyor. Günde dört bardak kahve içen kadınların içmeyenlere oranla yüzde 25 daha az safra taşından şikayet ettiği kanıtlandı.

Konsantrasyon: Kahve konsantrasyona yardımcı oluyor. Yapılan araştırmalarda, okul çağındaki çocukların az miktarda kahve ile süt içtiklerinde sabahki derslerinde daha başarılı oldukları görülüyor.

Parkinson: Yapılan bir araştırmada günde bir fincan kahve içen erkeklerin parkinson hastalığı riskinin yüzde 40’a varan oranlarda azaldığı ortaya çıkarıldı. Buna karşın, menopoz sonrası ostrojen terapisi gören kadınlarda kahve tüketimi Parkinson Hastalığı riskini artırıyor..

Karaciğer: Kahve tüketmek özellikle siroz yüzünden oluşan karaciğer kanseri riskinin azaltılmasına yardımcı oluyor. Düzenli kahve içenlerin siroz gibi karaciğer rahatsızlıklarından daha az şikayet ettiği görülüyor.