1 Mayıs 2010 Cumartesi

TERAPİ GİBİ TATİL OLDU...MUTLU, HUZURLU KARŞINIZDAYIM...

Çoooook güzel bir tatilin arkasından herkese merhaba Arkadaşlar.
Umarım herkes iyidir, herşey yolundadır. Ben iyiyim çok şükür.

Güngör’cüm, yediğin içtiğin senin olsun, gezdiğin gördüğün yerleri anlat bakalım dediğinizi duyar gibiyim. Hepsini anlatıcam hepsini. Gezdiğim yerleri de,yediğimi içtiğimi de.

Bazı sebeplerden ötürü son zamanlarda çok can sıkıcı günler geçiriyordum. Güler yüzleri, doyumsuz sohbetleri ve destekleri sayesinde kuzenlerim moralimi yerden kaldırdılar sağolsunlar. Artık eski Güngör olmanın verdiği enerji ve mutlulukla tekrar kaşınızdayım çok şükür.



Şimdi kaptan pilotunuz Güngör Ekinci konuşuyor :-)
Herkes kemerlerini bağlayıp, koltuklarını dik pozisyona getirsin lütfen. İstanbul’dan hareketle başlayacak olan yolculuğumuz Adana - Nevşehir - Adana olarak devam edip - yine İstanbul’da son bulacakdır. Yolculuk süremiz üzerlerine tıklayarak büyütebileceğiniz fotoğrafları inceleme, yazıları okuma sürenize göre değişiklik gösterebilir. Başlamadan önce yanınıza bir fincan çay yada kahve almanız tavsiye edilir :-)

Arkadaşlar, Abbas Yolcu başlıklı yazımda, canım kuzenim Ünsal ve sevgili eşi Yağmur’un davetlisi olarak Adana’ya gideceğimi belirtmiştim. Ama bir şanssızlık sonucu şehir dışında olmaları sebebi ile kendileri ile görüşemedik ne yazık ki. Bu nedenle tatilimin kapsamı genişledi ve hem Seda ablam sayesinde Adanayı hem de Hasan sayesinde Nevşehiri görmüş oldum.

Arkadaşlar,
Eğer bir kişiyle karşılaştığınızda sadece daha önce nerde gördüğünüzü hatırlamaya çalışıyorsanız o kişi bir tanıdıkdır.
Eğer bir kişiyle karşılaştığınızda ayak üstü muhabbet edip, havadan sudan konuşup ayrılıyorsanız o kişi arkadaştır.
Eğer bir kişiyle karşılaştığınızda çok çok mutlu olup kucaklaşıyorsanız, hemen ayrılmak istemeyip evdekilerin durumuna kadar hal hatır soruyorsanız, karşıdakinden de aynı elektiriği alıyorsanız o kişi dosttur.
Eğer çok fazla bireye sahip bir aileden geliyorsanız, ama akrabalarınız ne hastalıkda ne sağlıkda yanınızdaysa,hatta sadece kendi ihtiyaçları söz konusu olduğunda sizi arıyorlarsa bu kalabalık akraba topluluğunun adı kuru kalabalıkdır ki bence olmasada olurlar.
Eğer çok fazla bireye sahip bir aileden geliyorsanız, akrabalarınız hastalık da sağlıkda yanınızdaysa, sık görüşmeseniz bile varlıklarını bilmek size kuvvet veriyorsa, onun orda ayağı taşa değse sizin burada canınız acıyorsa, hatta aynı şeyin onun için de geçerli olduğuna inanıyorsanız, işte bu aynı candan kandan olmanın dostlukla da sıvanmış halidir ki, kuzenlerim bana bu duyguyu sonuna kadar yaşattılar tatilimde VARolsunlar.

Ne Çukurova Üniversitesi doçentlerinden Seda Ablamın, tatilim son günü anjiyo olan çok sevgili ve değerli eşini anjiyodan birkaç saat sonra bırakıp, beni biraz daha gezdirebilmek için yoğun programı içinde koşturmasını, ne de Hasan’la Belma’nın yarım saat için bile olsa beni biraz daha görebilmek için öğle paydosunda işlerinden fırsat yaratıp eve koşturmalarını asla unutamam.

Hadi bakalım herkes hazırsa, sunum başlıyooooooorrrrrr :-))

Canım kuzenim Hasan’cığım, efelerin efesi oğlu Efe ile geldi beni karşılamaya.
Adnan Menderes yolu üzerinde bulunan, Tahta Masa Restaurantta yaptık kahvaltımızı.
Anlatacak, konuşacak, paylaşacak ne çok şey birikmiş. Nerden başlayacağımızı bilemeden, eşsiz Seyhan baraj gölü manzarasına karşı çaylarımızı yudumlarken özlem gidermeye çalıştık bir yandan da. Emre’miz çok küçük olduğu için Belma’cığım gelememişti ne yazık ki. Ama sohbet boyunca sofrada hep yanımızdaydı sıcaklığı.










İkimizde Adana’nın yabancısı olduğumuz için sora sora yer / mekan keşfetmeye çalıştık :-). Küçük Saati, Büyük Saati, Sabancı Merkez Camisini sora sora bulduk ve fotoğrafladık. İçini dolaşamadık ama, çok görkemli altı tane minaresi olan caminin dış mimarisine hayran olduğumu belirtmek isterim.


Sabancı Merkez Camii


Küçük Saat


Büyük Saat

Akşam saatlerine doğru Nevşehir’e doğru yol almaya başladık. Adana’dan çıkmadan Pozantı’da bulunan Şekerpınarı tesisinde yedik Adana kebaplarımızı. Tesis, Hayat Suyun kaynağının üzerinde, kayaların eteğinde kurulmuş güzel bir mekan.








Sizlerinde hayatlarında öğrenmeseniz de denemek istediğiniz şeyler vardır mutlaka. Ben de yıllardır çömlek yapımını denemeyi çok istiyordum. ( Tamam itiraf ediyorum bunda Demi Moore ve Patrick Swayze'nin Hayalet isimli filminin de etkisi var :-)) İşte bu hayalim de Nevşehir de gerçek oldu. Avanos'da bulunan Chez Ferhat Çanak Atelyesinde, Ferhat beyin yardımı ile aşağıdaki fotoğrafda gördüğünüz sanat eserimi :-) yaptım. Çömleğimi yanımda getirdim. Daha sonra boyanmış halini de yayınlayacağım buradan.








Kapadokya için şarabın başkenti derlerdi de inanmazdım. Bu konuda otorite yada gurme değilim tabiî ki ama gittim, gördüm, tatdım. Ürgüp'de bulunan Turasan şarapları gerçekden harika.






GÜLŞEHİR ST. JEAN KİLİSESİ (KARŞI KİLİSE)

Bir peribacasının içine oyulmuş iki katlı küçük bir kilise. Aşağıda bu kiliseden kareler görmektesiniz.










Burası da 1902 yılında Rumlar tarafında yapıldığı söylenen AZİZ DİMİTRİS KİLİSESİ



Hacıbektaş, Nevşehir İline bağlı bir ilçe olup Kapadokya'nın önemli merkezlerindendir. İlçenin bugün hala ayakta kalan tarihi yapılarından Hacıbektaş Veli Külliyesi, Kadıncık Ana Evi, Bektaş Efendi Türbesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde olup, Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünce müze olarak kullanılmaktadır. Karahöyük kazılarından çıkan eski çağlara ait eserler Arkeoloji ve Etnografya Müzesinde sergilenmektedir. İlçe merkezinde Hacıbektaş Veli Müzesi ve Arkeoloji ve Etnografya Müzesi mevcut olup yerli ve yabancı turistlerce ziyaret edilmektedir. Biz pazartesi günü gittik ve ne yazik ki pazartesi günü müzeler kapalı olduğu için müzeyi gezemedik.















Hacı Bektaş-ı Veli 'nin türbesinde, Horasan'dan gelme, yedi asırdan beri her sene meyve veren bir karadut ağacı var. Bu karadut için Hacı Bektaş-ı Veli şöyle demiş : "-Bu ağaç dut verdikçe bilesiniz Anadolu bizimdir..."

Karadut: Ahmet Yesevi'nin devamı olan Bektaş-ı Veli'nin ruhaniyetinin devamını bildiren bir meyvedir.


















Hacıbektaş’ta en çok Hacıbektaş Veli Külliyesi ve Çilehane mevkiindeki delikli taş ziyaret ediliyor. Solda görünen delikden girip, sağdaki küçük delikden çıkabilenlerin günahsız olduğuna inanılmaktadır.




































Sevim Erdoğan Öz İlköğretim Okulunda sevgili Balma’yı son dersinde ziyaret ettik.
Yıllar sonra ilkokul çocuklarının arasında olmak çok hoş oldu benim için.
( Tanıştığım öğretmen arkadaşlara selam gönderiyorum.)


Doğruyu söylemek gerekirse oturduğum semtin karakolunun hangi sokak da olduğunu bilmiyorum. Semt karakolunun yolunu bilmezken Gülşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünün kamelyasında çay içmekde başlı başına bir keyifdi benim için.( Tanıştığım polis memuru arkadaşlara da selam gönderiyorum.)



Cepkenimin Kolları
Parıldıyor Pulları
Yörük De Ali Geliyor
Açıl Aydın Yolları
Hey Gidinin Efesi Efesi
Efelerin EFEsi
Canım Efem, çok fotoğraf çekiyorum diye bana ne dediğini hatırlıyorsun değil mi?
Hala gülüyorum hatırldıkca :-)


Bir selam da Efe’nin yuvadaki arkadaşlarına ve güler yüzlü öğretmenlerine gönderiyorum.


Halası herkese selam gönderir de canı Emre’sine öpücük göndermez mi hiç. Minik Emre’me de kocaman öpücükler gönderiyorum.


Şükrüoğulları Pastanesinde kaymaklı kadayıfın tadına doyamazken.

Hasan'cım ya o kadar fotoğraf çektim, bir organik bahçeni bir de seni mangal yaparken çekmemişim biliyor musun. Üzüldüm ama neyse dedim,bir daha ki sefere çekecek birşeyler kalmış oldu.

Çanak çömlek yapımı, porselen üretimi, halıcılık, dericilik, hediyelik eşya yapımı, şarapcılık, Kapadokya bölgesinde oldukça gelişme göstermekte olup şehrin doğa görüntüsündeki estetiğe de hayran olmamak mümkün değil.

Aşağıda Uçhisar, Nar kasabası, Peri Bacaları, Avanos, Göreme, Ürgüp, Mehmet Balta’nın yeri Saklı Vadi, ve Sarıhan’dan makineme yansıyan güzellikleri yansıtmaya çalıştım.












Ortadan geçen nehir Kızılırmak






















































































Nevşehir'e, Hasan'a, Belma'ya, Efe'ye, Emre'ye veda edip, Salı sabahı Adana'ya dönerken otobüsden çektim bu iki fotoğrafı.


Beni terminalde karşılayan Seda ablam, çeşit çeşit Adana mezelerini ve meşhur Adana kebabını, Seyhanı izlerken tadabileceğim, nezih de bir mekanı olan Kebapçı Restauranta götürdü beni. Ortamda, sohbette, yemeklerde çok lezzetliydi.








Ablam ve değerli eşi başarılı birer akademisyen olup Çukuruva Üniversitesinde görev yapıyorlar.


Sosyal tesisdeyiz.


Yürüyüş yaparken topladığım kozalaklarım. Çömleğimle birlikde kozalaklarımı da boyayınca yayınlayacağım buradan.


Kayıkhaneden bir kare.


Muhteşem bir gün batımı vardı.


Başak'cığım başarılı bir ilkokul 4.sınıf öğrencisi. Bale yaptığını zarifliğinden bile anlamak mümkün. Naif davranışlarından ileride sanatın bir dalı ile mutlaka ilgileneceği çok belli. Başak'cığım inşallah seni bir gün bale resitalinde izlemek de kısmet olur canım.


Seyithan'cığım odanın bana tahsis edilmesine izin verdiğin için teşekkür ederim canım benim, çok öpüyorum seni.


Valla çocuklar kadar olup, Kayıkhanedeki şu ördeğe dokunamadım, çok kızıyorum kendime. Ama bütün hayvanlardan korkuyorum elimde değil.

Kampüsün içinde hangi yöne giderseniz gidin Seyhanı bir yerinden görüyorsunuz. Sanki adadaymış gibi hissetmek mümkün yani. Aşağıdaki fotoğrafları da beğeneceğinizi umuyorum.












Eğer Adana'daki her yer balığı Akoluk Balık restaurant kadar iyi yapıyorsa, Adana'da Alabalık da güzel oluyor diyebiliriz. Mekan ve masalar ahşap olup hoş bir havası var.
Hatta illede birşey yemek için değil de sırf çay içmek için bile tercih edilebilir.







Canım kuzenlerim ve değerli eşleri aşağıda fotoğraflarını görmüş olduğunuz zarif hediyeleri valizime, tatlı anıları zihnime, aynı candan kandan olmanın ayrıcalığını yüreğime ekleyerek İstanbul’a uğurladılar beni. Nasıl teşekkür edeceğinizi bilemezsiniz ya bazen, aynen o durumdayım işte.Canımsınız, varolun diyebiliyorum sadece.


Seda ablamın hediyesi Yusufcuk kolyesi


Hasan'ın ucunda Yusufcuk olan mavi boncuklu bilekliği.

Birbirlerinden habersiz ikiside Yusufcuk figürlü hediye vermiş oldu sağolsunlar. Bunda mutlaka bir hayır vardır diyerek Yusufcukla ilgili araştırma yaparken bakın ne öğrendim.

Yusufcuk ruhuna sahip olmak demek, hiç durmaksızın kendi rüyalarının ve umutlarının gerçekleşmesi için çabalamak demekmış.
Ayıca zarafetin simgesi olan Yusufçuk aşktaki tutkuyu, bağlanmayı ve ne pahasına olursa olsun vazgeçmemeyi anlatırmış.
Şöyleki ; Ateşe âşık yusufçuk, aşkı uğruna bile bile kendini ateşe atar. Ateş gökyüzüne yükselirken, yusufçuk narin vücuduyla ateşin etrafında dans etmeye başlar, ateşle bir bütün olur. Tıpkı bir âşık gibi ateşe dokunmak, ona yakın olmak isteyen yusufçuk, onun bir parçası olmanın verdiği mutlulukla kendini sonsuz aşkının kollarına bırakır.

Bu hikaye bana yıllar önce okuyup not ettiğim bir sözü hatırlattı.
İranlı bir şair demişki; Aşk'a Uçarsan Kanadın Yanar .
Bunun Üzerine Mevlana demişki ; Aşk'a Uçmazsan Kanat Neye Yarar…?
Mevlanamızın sözünün üzerine ben de diyorum ki “ Vaaay be !”


Alınacak kitaplar listemde yer alan kitaba Seda Ablam sayesinde sahip oldum.


Meşhur Adana Cezeryesi


Hasan ve Belma'nın birbirinden zarif hediyeleri.


Beni tanıyanlar mum sevdiğimi özellikle kokulu mumlara bayıldığımı bilirler.
Bu mumu önümde ışık olması, geleceğimi aydınlatması, içimi hep sıcak tutması dileği ile kendime hediye ettim.

Canlarım, ilk fırsatta aynı güzellikleri İstanbul’da da yaşayabilmek dileği ile her şey, her şey için yürekden teşekkürlerimi, sevgilerimi gönderiyorum her birinize ayrı ayrı.

İçtenlikle,

Kuzeniniz Güngör.