27 Ocak 2011 Perşembe

Neyzen Tevfik'ten



Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama,
Biraz duraksa...

Neler olup bittiğine anlam verme !
Mutlaka yanlış bir şey oldu..

Düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi,
Ve varlığın ile buluşamadı...

Sorun yok, sadece bekle..

Güneş doğacaktır.
Rüzgar esecek ve yağmur yağacaktır.
Zorlamaya gerek yoktur,

olması gereken kendiliğinden olur !

İzlemeye devam et..

Şahitlik güzeldir, hem olayın dışındasındır hem de içinde.
Zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur..

Hayat üçbuçukla dört arasındadır.
Ya üçbuçuk atarsın, ya da dört dörtlük yaşarsın.......

25 Ocak 2011 Salı

Bugün MISIR UNLU KEK yaptım, işte tarifi



Malzemeler:
3 Yumurta
1 Su Bardağı Toz Şeker
1,5 Su Bardağı Mısır Unu
1 Su Bardağı Sıvıyağ
1 Su Bardağı Süt
1,5 Su Bardağı Un
1 Çay Bardağı Kuru Üzüm
1 Paket Kabartma tozu
2 Paket Vanilya

Hazırlanışı:
Yumurta ve şeker derin bir kapta çırpılır.
Sonra sıvı malzemeler ilave edilerek karıştırılır.
Arkasından kuru malzemeler ilave edilip karıştırılmaya devam edilir.
Evde kuş üzümü olduğu için ben kuş üzümü koydum ama siz isterseniz fındık
ya da cevizde ekleyebilirsiniz.
Karışım, yağlanmış kalıba alınıp önceden ısıtılmış 170 dereceli fırında
kızarana kadar pişirilir.
Soğudukdan ya da ılındıktan sonra servise hazırdır.
Çok beğebeceğimize eminim, şimdiden afiyet olsun.

Sevgilerimle.

23 Ocak 2011 Pazar

ÇOCUKLAR NE İSTER?






Başlık ilginç geldi değil mi?
Çünkü bu soru genellikle kadınlar ne ister, ya da erkekler ne ister şeklinde çıkar karşımıza.

Cumartesi günü bir kez daha yaşayarak öğrendim ki, çocuklar gördükleri her şeyi istiyormuş.
Hem de ne kadar çok verirsen o kadar çok istiyormuş.

Bir çoğunuzun bildiği gibi Ecrin ve Emirhan adında iki yeğenim var. Dün Emirhan’ımla birlikde Kadıköye gittik. Aslında, önce tiyatroya gidip çocuk oyunu izleriz, sonrada kitapevinden birkaç kitap alır, biraz dolaşır eve döneriz diye düşünmüştüm.

Ama tiyatro salonuna gittiğimizde, biletlerin tükenmiş olduğunu öğrendik ne yazık ki. Hemen planlarımızda değişiklik yaptık.

Sonra ben Emirhan’a önce ne yapmak istersin diye sorma gafletinde bulundum. Daha 1,5 saat önce kahvaltı yapıp evden çıkmıştık. Ama bizimki acıkmış. Tamam dedim, hadi önce bir şeyler atıştıralım o zaman. Gittiğimiz yerde çocukların severek yiyeyebileceği onca güzel şey varken, gitti içi envai çeşit doldurulmuş boyu kadar sandviçi seçti. Daha sandviçi bitmemişti ki buradan oyuncakcıya gidelim dedi.

Çıktık, ikinci istikametimiz oyuncak mağazası.

Oyuncak firmalarının yaratıcılıklarına da hayranım doğrusu; Kardeşim, mesela tamirci paketi mi hazırlıyorsunuz, penseyide vidayıda aynı kutuya koysanız ne olur acaba? Hepsine ayrı ayrı mı para ödeyeceğiz yani? Çocuk zaten ne görürse istiyor. Çocukla birlikde alışverişe kim çıktıysa yandı valla. İnanın abartmıyorum, bazı oyuncaklara asgari ücret kadar fiyat biçilmiş. Neyseki Emirhan’ı ikimizi de memnun edecek bir oyuncağı alması konusunda ikna edebildim, sonrada arkama bile bakmadan mağazadan çıktım.

Peki çocuklar başka ne ister?

Üçüncü istikametimiz WC, tabii eğer bulabilirsek. (Buda ayrı bir sorun ama ayrıntısına girmiycem.)

-Hadi halasının kuzusu, şimdi kitapevine gidelim?
- Yaaaa, ıııııı, olmaz.
- Niye olmaz?
- Önce TİRENVARA binelim
-?? O ne??
-Hani demin geçti ya, hani kırmızı rengi vardı ya, ona binelim.

Anladımki tramvaya binmek istiyor. Ama öyle bir anlatışı varki, sanki lunaparkda çarpışan arabaya binmek istiyor sanırsınız. Hadi binelim dedik ama gelen tramvayın rengi yeşil. Yok, illede kırmızı olacak.

Zar zor ikna ettim, pek memnun olmasada yeşil tramvaya bindik. Aklımca iki durak gider ineriz diye düşünmüştüm. Ah Güngör ah, sen kimle dans ediyorsun. Kadıköyü tavaf ettik, bindiğimiz durakda indik nihayet.

-Hadi halasının canı, kitapevine gidelim.
-Olmaz, önce pasta yiyelim.
- Pastayı eve dönerken yeriz, hadi ben senin isteğini yaptım, sen de benim isteğimi yap.

Şimdi de, bacaklarım ağırıyor demeye başladı. Resmen ayakları geri geri gidiyor çocuğun. Utanmasa beni kucağına al diyecek. Ne oluyor dedim. Pastayı şurda yiycez tamam mı dedi. Baktım, Simit Sarayının ikinci katındaki açık bölümü gösteriyor. Kısa bir pazarlıkdan sonra anlaştık.

Yeni durağımız, tek başıma gittiğimde iki saatten önce çıkamadığım Nezih Kitapevi.

Neyseki umduğum gibi olmadı. Sevdi kitapevini.
-Buuu benim ossun, buuu arkadaşımın ossun, buuu öğrtmenimin ossun.

Yaşına göre gayet de güzel kitaplar seçti maşallah. Benim de aldığım birkaç şeyden sonra kasaya yaklaştık.
Baktım çekiştiriyor beni; Güngöv havacım,Güngöv havacım kulağına bişey söyleyebilir miyim?
-Söyle bakalım.
-Burdan gidince pasta yiycekmiyiz?
- Ay sen balsın ya, lokumsun, sen de benim pastamsın.

Yorgun yorgun çıktık Simit Sarayının ikinci katının merdivenlerini. Benim elimde poşetler ve tepsi olduğu için yavaş hareket ediyorum. Koşa koşa gitti oturdu istediği masaya. Pasta yenildi, portakal suyu içildi ama kalkmıyoruz hala. Neden mi?

Çünkü önce kırmızı tramvayın geçmesini, hatta gözden kaybolmasını bekleyeceğiz de ondan. Ama şans bu ya yine yeşil tramvay geçdi iyi mi :-)




Objektife bir kez daha bakış atıyor yakışıklım ve ilerliyoruz durağımıza doğru.
Ne kadar yorulmuşsa artık, dolmuşa oturup bana sarılmasıyla uyudu valla.
Kollarımın arasında yeğenim, camdan dışarıyı seyrederken, ee Güngör dedim söyle bakalım, çocuklar ne istermiş?
Cevap veriyorum: Pasta, oyuncak, tuvalet, uyku, yemek, bir oyuncak daha, tuvalet, uyku, çikolata, bir oyuncak daha, tuvalet, uyku. ........ :-)
Herkese iyi, mutlu, güzel bir hafta diliyor, sevgilerimi gönderiyorum.
Güngör.