21 Mayıs 2011 Cumartesi

SERENAD



Okuduğum bütün kitaplarda kendimden birşeyler bulurum mutlaka.
Ya da, kendimi kitapdaki karakterlerden birinin yerine koyar öyle devam ederim okumaya. Ama çok az sayıda kitapla bu kadar bütünleştim doğrusu.

Kitapda adı geçen karekter olan Maya ile kesişen ortak noktalarımıza ben bile şaşırıdm. En önemli ortak noktamız, atalarımızın bir soykırımdan kaçarak Türkiyemize gelmesi. Maya kendi büyükannesinin acılarını hatırlayıp hüzünlenirken, bende kendi büyükannemi hatırladım bir kez daha.

Ağlamakdan gözleri kör olan büyük nenem, kör olduğu halde kendisini hava alması için evden dışarı çıkardıklarında " beni yüzüm Ahıska’ya bakacak şekilde oturtun " dermiş. İnanın şimdi bu cümleyi yazarken bile gözlerim doldu, burnum sızladı. Her türlü detayın yer aldığı ve Ahıskadan Sökülen Çınarlarımız adını verdiğim yazıma isterseniz burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Kitapda hem iç içe geçmiş iki hikayeden oluşan bir roman, hem de çok donanımlı tarih bilgilerini bulacaksınız. Kitabı okudukca Zülfü Livaneli’ne bir kez daha hayran kalacağınız da kesin. Çok fazla emek verilmiş harika bir eser bence. Mutlaka okuyun diyorum.

Ayrıca bu kitabı bana hediye eden Canımın içi’ne de bir kez daha teşekkür ederim.

Sevgilerimle,
Güngör Ekinci.

20 Mayıs 2011 Cuma

ANADOLU KAVAĞI


Anadolu Kavağı, Beykoz ilçesine bağlı semtlerden biridir. Turistik bir balıkçı kasabası olmasıyla öne çıkmaktadır. Yaz aylarında çok sayıda turistin uğrak yeri olmaktadır. Yerli turist daha çok karayoluyla gitmeyi tercih ederken, yabancı turistler daha çok şehir hatlarının gezi vapuruyla gitmeyi tercih ederler.

Marmara Denizi ile Karadeniz'in bağlantı noktasına hakim bir noktada konumlanan, Doğu Roma döneminden kalma Yoros kalesi, Anadolu Kavağında turiziminin ana dayanağıdır. Bir diğer turistik öğe de mahallenin balıkçı restoranlarıdır.



Biz kalenin hemen yanındaki Yoros kafe-restorandan memnun kaldık. Merkeze indiğimizde de tatlı yeriz diye düşünmüştük aslında. Ama, hani Eminönü – Sultanhamam da çığırtkanlar vardır bilirmisiniz? Mağaza önünde hatta çoğu zaman yolun ortasında bağıra bağıra mağazaya müşteri çekmeye çalışırlar. Anadolu Kavağında da işte bu şekilde kafeye müşteri çekmeye çalışıldığını görmek şaşırttı beni açıkcası. Ayrıca çok da gereksiz ve rahatsız edici buldum bu uygulamayı.

İşin en kötüsüde, iki Waffle siparişi verdik. Birincisi geldi, yenildi, yutuldu, ikincisi hala görünürlerde yokdu. Yani, hem neredeyse kolunuzdan tutup zorla oturtuluyorsunuz hem de memnun kalmayacağınız bir hizmetle karşılaşıyorsunuz.

Açıkcası yemeğinizi de tatlınızı da Yoros kafede yiyip öyle aşağıya inmenizi tavsiye ederim. Ortam hem gözünüze, hem midenize, hem ruhunuza hitap ediyor çünkü. Şimdiden keyifli bir gün geçirmenizi dilerim.
Sevgilerimle.
Güngör Ekinci



GÜNÜN SÖZÜ



İki pencere αçık kαlıncα cereyαn,
İki yürek αçık oluncα Aşk olur.
Ama sonuç değişmez: İkisininde sonunda "üşütürsün".
Sunay Akın

TEKFUR SARAYI



TEKFUR SARAYI İstanbul`un Edirnekapı ile Haliç arasında kalan bir bölümünde inşa edilmiştir. Fakat ihtişamı insanı hala çok etkiliyor olsa da, oldukca bakımsız halde olduğunu üzülerek belirtmek istiyorum. Adı saray, duruşu ihtişamlı ama ayağına pranga vurulmuş sultanlar gibi kapısına çirkin bir zincirle asma kilit takılıydı malesef.

Tekfur Ermenice Taç taşıyan anlamına geliyormuş. Araştırmalara göre, 13. yüzyıla ait olduğu belirtilir. Bizans’tan günümüze ulaşabilen tek saray olması ve Bizans’ın sivil mimari tarzını yansıtması nedeniyle, sadece İstanbul için değil, dünya sanat tarihi açısından da oldukça önemli bir yere sahiptir. Saray’ın kaç yılında ve kim tarafından yaptırıldığı henüz tam olarak bilinmemektedir. Fakat etrafındaki kalıntılarından anlaşılmaktadır ki, bugün Tekfur Sarayı olarak isimlendirdiğimiz yapı müstakil bir saray değil, daha büyük bir sarayın kalan kısımlarından biridir.

Günümüzde Tekfur Sarayı üç katlı ve çatısız bir haldedir. 16. yüzyılda üzeri çatıyla kaplı olan bu sarayın, 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde çatısı yok olmuştur. 1453 tarihinde, İstanbul`un fethinden sonra çeşitli amaçlar için kullanılmıştır.1955-1970 yılları arasında onarım görmüştür.









GÜNÜN SÖZÜ


Aşk-ı zikretmek için ;
Söz dudağa gelmeden önce, Cemre gibi yüreğe düşmelidir..! Mevlana.

19 Mayıs 2011 Perşembe

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız tüm Ulusumuza kutlu olsun.



19 Mayıs 1919 Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başladığı gündür.
I. Dünya Savaşı sonunda ülkemizin birçok yeri savaşı kazanan devletler tarafından işgal edilmişti. Yurdumuzu bu durumdan kurtarmak için Atatürk, 16 Mayıs 1919′da "Bandırma Vapuru" ile İstanbul’dan Samsun’a hareket etti. 19 Mayıs 1919′da Samsun’a çıktı ve burada Kurtuluş Savaşını başlattı.

Üç yıl süren savaşlar sonunda ülkemiz yabancı güçlerden kurtarıldı.
29 Ekim 1923′te Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.

Atatürk'ün Türk gençliğine armağan ettiği, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız tüm Ulusumuza kutlu olsun.

Sevgilerimle,
Güngör Ekinci

18 Mayıs 2011 Çarşamba

BUGÜN GÜNLERDEN HÜZÜN


Az sonra farklı bir diyara doğru kanat çırpacakasın.
Bilmezsin, giderken beni kanatsız bırakacaksın.

Senden ayrı yerde nefes almak bile büyük bir hüzün,
Bir bilsen nasıl özliycem güle güle iki gözüm.

İstanbul semalarından uçarken el salla bana,
Güle güle diğer yarım, çabuk dön ama.

Şafak saymaya başladım yine, büyük bir özlemle.
Bastığın yerlere toz olmaz mıyım sen döndüğünde.
Güngör Ekinci

17 Mayıs 2011 Salı

Kariye Kilisesi ( Müzesi)

Geçen gün İspanya’dan gelen dostlarımızla kültür turu yaptık. Sizlerle de paylaşmak üzere çok sayıda fotoğraf çektim. Kariye Müzesinde çektiğim fotoğraflarla yayına başlıyor, güzel bir gün diliyorum.
Sevgilerimle, Güngör Ekinci

Kariye Müzesi İstanbul Karagümrük semtinde, Edirnekapı bölümünde bulunan müzedir. Bizans döneminde kilise, fetihten sonra ise cami olarak kullanılmış tarihi bir yapıdır.




Kariye Kilisesi, 6. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Günümüze ulaşmış hali Osmanlı döneminde ve 20. yüzyılin ikinci yarısında geçirdiği onarımların sonucudur. İlk önce manastır olarak 534 yılında Justinianus döneminde Aziz Theodius tarafından yapılmıstir. 11. yüzyılda 1. Aleksios’un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. 1204-1261 yıllarındaki Latin istilasinda harap olan manastır Theodoros Metokhites tarafından 14. yüzyılda onarılmıştır.

Yapı 1948’den bu yana “Kariye Müzesi” olarak hizmet vermektedir. Türkiye'deki eski kiliseler arasında, içinde en fazla mozaiğe sahip olan kilisedir.

Kariye Kilisesi, tipik Bizans yapısıdır. Dışarıdan tuğla duvarlarıyla oldukça sade görünmekle birlikte içi oldukca süslüdür. Dış cephelerde yuvarlak kemerler, yarım payeler, nişler ve taş tuğla örgü sıraları ile plastik ve hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Doğu cephesi dışa taşkın apsislerle bitmektedir. Batıda, mozaiklerle süslü iki geniş narteks yer almaktadır. Nartekslerde mozaikler, mermer kaplamalar ve kabartmalar görünmektedir.




Kariye mozaik ve freskleri Bizans resim sanatının son dönemine ait (14. yy.) en güzel örneklerdir. Dış nartekste İsa'nın hayatı, iç nartekste ise Meryem'in hayatı ile ilgili sahneler yer alır. Bu sahneler, Meryem'in ve İsa'nın hayatındaki olaylara göre kronolojik bir sırayı takip ederler. Kronolojik sıraya göre iç nartekste mevcut ilk mozaik, çocuğu olmayan üzgün Joachim'in (Meryem'in babası) dağdaki halini betimler, son mozaik ise Yusuf ve Meryem'in ayrılışını betimler. Kronolojik sıraya göre, dış narteksteki ilk mozaik ise Yusuf'un düşünü betimleyen mozaiktir. Dış narteksten iç nartekse geçilen kapının üzerinde bir “Pantokrator İsa” vardır. Sol tarafta İsa'nın doğumu, vali Quirinus'un önünde nüfus sayımı, meleğin Yusuf'a görünüp Meryem'i alıp gitmesini öğütlemesi, ekmeğin çoğaltılması, suyun şaraba dönüştürülmesi; sağ tarafta ise haberci krallarin İsa'nın doğumunu haber vermesi, felçlilerin iyileştirilmesi ve çocukların katli gibi sahneler vardır. İç mekandaki mozaikler “Bakire Meryem”in hayatından kesitler sunar ve İsa’nın mucizelerini gösterir. Gerek duvarlarda, gerekse tavandaki mozaik betimlemeler günümüze çok az hasarla ulaşmıştır.





Meryem'in İncil'de yer almayan hayat hikâyesi ise apokriflere dayalı konulardan alınmıştır. İç nartekste Meryem'in doğumu, ilk adımları, Cebrail'in Meryem'e bir çocuğu olacağını haber vermesi, tapınağa örtülecek örtü için yün alınmasi gibi sahneler yer almaktadır. Kilisenin ana nefinde abside bakan duvarda Meryem'in ölümünü betimleyen mozayik, yan duvarlarda ise çocuk İsa'yı taşıyan Meryem ve bir aziz mozaiği yer alır. Tavanın tepe kısmında evren bir salyongozu andırırcasına, spiral biçimde tasvir edilmiştir.Parekklesionun sağ ve sol duvarlarında görülen nişlerin mezar olduğu bilinir. Parekklesion kubbesinin ortasında Meryem ve Çocuk İsa, dilimlerinde ise 12 melek tasviri görünmektedir.