3 Şubat 2010 Çarşamba

ANNEM BABAM TÜRKÜLER


1994 yılındaki devalüasyona kadar, babamın maddi durumu çok çok iyiydi...
Malum, zaman her zaman ye kürküm ye zamanı olmuştur ya, o zamanlarda da öyleydi...

O yıllarda evimiz aş evi, yolcu hanı, kızılay, uzlaştırma merkezi, faizsiz kredi binası, pansiyon, vs. vs... gibiydi...

Bir akrabamız İstanbul’a mı yerşelecek ? Yeri yurdu belli olana kadar biz de ağırlanır dı.
Belediye yollarımızı mı yaptırıyor ? İşçilere bahçede sofra hazırlanır dı.
Mahallede birine iğne mi vurulacak? Hasta, anneme getirilir di.
İki kişi yada aile arasında sorun mu var? Bizim evde uzlaştırmaya gidilir ara bulunur du.
Birinin paraya mı ihtiyacı var? Babam süresiz ve faizsiz kredi açar dı.
Mahalleye yeni birilerimi taşınıyor? Aaa onların şimdi yemek hazırlayacak vakti yoktu!!! Annem hemen hamur mayalar pişi yapıp götürü dü.
Biri iş mi arıyor? Babam ne yapar yapar nüfusunu kullanır, kişiyi iyi bir işe yerleştirir di.

Hangi birini yazayım, daha neler de neler..di..

Bu arada bir itibar bir itibar, sanırsınız babam sıradan yardım sever bir komşu değil de millet vekili ( hakkını verenlerden demek istedim) . Derken gün oldu harman oldu, 5 Nisan 1994 deki Nisan kararları yüzünden babam iflas etti....

İFLASLA BERABER KÜRK DE ESKİYİP DEĞERİNİ YİTİRMEYE BAŞLADI.

İşte o günlerde Fatih Kısaparmak’ın aşağıdaki türküsü kardeşim Güler’le beni dinledikçe çok hüzünlendirir di. Hatta hala daha aynı şekilde etkilidir üzerimizde. Babamın ağladığına da ilk o zamanlarda şahit olmuştum. Aklıma nasıl kazınmışsa babamın ağladığını gördükten sonra ağlayan babalara hiç dayanamaz oldum.
Hala daha Televizyonda bile bir babanın ağladığını görsem tutamıyorum kendimi.

Şimdi, onca sıkıntıyı geride bırakıp, eski güzel günlerimize dönmemizi sağlayan Allahıma şükürler olsun...

Yaşayan bütün babalarımıza uzun ömürler, aramızda olmayan babalarımıza Allahtan rahmet diliyorum.

İşte o türkü:

BENİM BABAM
Bu adam benim babam, sekiz köşe kasketiyle
Omuzunda sakosuyla hey

Cebinde yok parası, bafradır cıgarası
Yüreğindedir yarası
Altı çocuk büyütmüş, bir işci maaşıyla
Bu adam benim babam hey

Ağlama benim babam, ağlama naçar babam
Kara gün geçer babam hey
Bir kapıyı kapayan, gene açar babam
Ağlama benim babam hey

Ağlama mazlum babam, ağlama naçar babam
Kara gün geçer babam hey
Bir kapıyı kapayan, gene açar babam
Allah büyük babam hey

Bu adam benim babam, derdi dağlardan büyük
Çaresiz beli bükük hey

Bir gün olsun gülmemiş, rahat nedir bilmemiş
Gözyaşını silmemiş
Bir lokma ekmek için, kimseye eğilmemiş
Bu adam benim babam hey

Ağlama arslan babam, dert etme naçar babam
Kara gün geçer babam hey
Bir kapıyı kapayan, gene açar babam
Allah büyüktür babam hey

Dert etme naçar babam, aldırma naçar babam
Kara gün geçer babam hey
Bir kapıyı kapayan, gene açar babam
Aldırma benim babam hey

Şiir
Benim babam mert adamdı, mangal gibi yüreği
Yufka gibi kalbi vardı, hayatım boyunca ona özendim
Fedakârdı ! bir dikili ağacı olmadı belki
Ama kendisi, onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı
Üstümde ki kol kanat, sırtımı yasladığım dağ gibiydi
Ben babamın oğluyum, tepeden tırnağa anadoluyum
FATİH KISAPARMAK



Hormonlarının değişmesini,
uykusuz geceleri,
her hamilelikte omurilikten bir diskin gitmesini,
dişlerinin hassaslaşmasını,
gerekirse kariyerlerini yarım bırakmayı,
ilk 3 ay herşeye mide bulantısı ile bakmayı,
son 3 ay yüz üstü yatmaya hasret kalmayı,
9 ay boyunca vara yoğa herşeye ağlamayı,
en sevdiği elbisesinin içine belki bir daha hiç girememeyi,
Aralık ayının bir gece vakti erik erik diye tutturmayı,
canından can koparılır şekilde bir sancı ile doğurmayı,
karnında yıllırca kalacak çatlaklar oluşmasını,
büyüdükçe sorunlarının artacağını ve bundan sonra hayatını ona göre proglaması gerektiğini bilsede çocuk doğurmayı göze alan,
BAZI BÖLGELERİMİZDE MALESEF ÇOCUK OLAMADAN KADIN OLAN,
yeryüzünde saçlarını süpürge edebilme özelliğine sahip tek mahlukat olan annelemiz, bizleri çeşitli ninnilerle büyüttüler şüphesiz.

“ Yavrum, uyusun da büyüsün ninni” sinin Kars’taki karşılığı “ balama layla” dır.

Aşağıda, memleketim Kars’ın ozanlarından Sn. Yener Yılmazoğlu’ nun, annesinin kabri başında söylediği türküsünü de yayınlamak istiyorum bugün.

Babamın da her defasında hüzünlenerek dinlediği bu türküyü, tüm anne babalara armağan ediyor, yaşayan bütün annelerimize uzun ömürler, aramızda olmayan annelerimize de Allahtan rahmet diliyorum.

ANA
Geldim kabristana ana, hasret özümde
Uyanda balana layla de layla.
Uzaktan gelmişem uyku gözümde,
Uyanda balana layla de layla.

Layla layla, layla balama layla,
Bir zamanlar bana diyirdin, balama layla
İndi men deyirem anama layla.

Menimle ağlıyır gökte bulutlar,
O mahsun hayalin kalbimi dağlar,
Saçımın teline garışıf otlar,
Uyanda balana layla de layla.

Yılmazoğlu anam anam üreh dağlıyır,
Zalım gurbeteller yolum bağlıyır,
Yavruların her gün sana ağlıyır,
Uyanda balana layla de layla.
Yener YILMAZOĞLU



Annemle babamdan bu kadar bahsedip de, onların türküsünden bahsetmemek olmaz tabiî ki.Aşağıdaki türkü de annemle babamın türküsüdür.
Babam anneme aşık olduğunda, annemlerin evinin önünden geçerken ıslıkla bu türküyü çalarmış. Hala daha ikisinden biri radyo da yada televizyon da bu türkünün çıktığını görse yada duysa sesini açıp birbirlerine dinletirler.

Ne Güzel Yaratmış Yar Yar Seni Yaradan
İstemem Esmesin Yar Yar Yeller İncinir
Güzelsin Sevdiğim Yar Yar Gülden Goncadan
Uzanmasın Sana Yar Yar Eller İncinir

Kirpiklerin Oktur Yar Yar Kaşın Yay Gibi
Gözlerin Aklımı Yar Yar Etti Zay Gibi
Cemalin Güneşe Benzer Yar Yar Yüzün Ay Gibi
Değmesin Zülüfler Yar Yar Eller İncinir

Bir Garibim Düştüm Yar Yar Gurbet Ellere
Aşığım Ben Yar Yar Sinendeki Güllere
Korkarım Adını Yar Yar Demem Ellere
Düşersin Dillere Yar Yar Diller İncinir
Neşet Ertaş

Sevgilerimle,
Güngör Ekinci

1 Şubat 2010 Pazartesi

BU GÜNLERDEKİ FAVORİ ŞARKIM

BU AŞKA BİR AD KOYAMADIK MI
Bir dargın bir barışık
İşte bizim hikayemiz
ne sen mutlusun ne de ben
bitmez bizim dertlerimiz

neden sensizim anlamak çok zor
neden kavuşmaz elimiz
seviyor seviliyorum
ama kader mi tek engelimiz
bu aşka bir ad koyamadık mı
bir mutluysak bir ağlamadık mı
bir kavuşup bir ayrılmadık mı
ölümüne sevda bu

bir ömür geçse
ayrı düşsek de
ne sen bende ne ben sende bitmeyeceğiz
ooffff
gurur incinse
sabır tükense
kim haklıydı kim yanıldı
bilmeyeceğiz
bu aşka bir ad koyamadık mı
bir mutluysak bir ağlamadık mı
bir kavuşup bir ayrılmadık mı
ölümüne sevda bu
bir dargın bir barışık
işte bizim hikayemiz..

TÖRPÜLENMEK LAZIM


Söyleyin bakalım Arkadaşlar, size göre doğru insan kimdir ?
Doğru insanı buldunuz mu ?
Doğru insanı nasıl fark edersiniz ?
Doğru insanın elinizden kayıp gittiği oldu mu ?
Sizce, siz doğru musunuz ?

Gerçekten çok zor sorular değil mi?
Evet, bence de zor…

Doğru adam da, doğru kadın da herkese göre değişir tabiki. Çünkü herkesin doğrusu kendisine göre doğru.

Mesala ben, kendimce bayan doğruyum ya (?), hayatıma girecek insanda bay doğru olsun istiyorum. Ama kendileriyle tanışmak bir türlü kısmet olamadı. Çok yaklaştığım zamanlar olmadı değil elbette. Ama tam da KARŞILIKLI törpülenip ortak paydalarda BİR ARAYA GELİYORUZ derken, bir de bakıyorum ki sadece ben törpüleniyorum. E o zaman da “ hadi canım sana iyi günler “ diyorum. Belki şimdi bu da size yanlış gelebilir ama benim doğrularımdan da biri de bu işte.

Bir ilişkiyi, yada evliliği götürebilmek için tek başına bay yada bayan doğru olmak da yetmiyor tabii. “Doğru seçilmiş bir insanla evlendiğiniz halde yanlış davranıyorsanız, yanlış bir evlilik yapmışsınız demektir. Doğru insan olmak doğru insanla evlenmekten çok daha fazlasıdır” İşte bu söz, KİLİT NOKTA. Her şeyden önce insanın kendisinin doğru olması lazım.

İlk şart TÖRPÜLENMEK galiba.

İki tarafında önce kendi SİVRİLİKLERini törpülemesi lazım.
İki tarafında SEN ‘in uzaklığından, BEN’in bencilliğinden sıyrılması, BİZ’in kıymetini bilmesi lazım.
İki tarafında ÖZVERİde bulunması lazım.
Özverinin KULLANILMAya dönüşmemesi lazım.
Zahmetsiz rahmet yok, iki tarfında bilmesi lazım.
Önde olmanın hırsından, arkada kalmanın pasifliğinden kurtulup YAN YANA YÜRÜMEnin keyfini çıkarmak lazım.
Yaşam da hiçbir şey önümüze gümüş tepsilerde sunulmuyor, iki tarafında fark etmesi ve GERÇEKCİ olması lazım.
Rüya aleminde evlenince pembe düşler kabusa dönüşüyor sonra, bilmek lazım.
KİBİRlerimizden törpülenmek, EGOlarımızdan törpülenmek, AŞIRIya kaçan KISKANÇLIKlarımızdan törpülenmek lazım.

Yani kısaca söylemek gerekirse ERDEM sahibi olmak lazım,
Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına da yapmamak lazım.
ANLAYIŞlı olmak, DÜRÜST olmak, NAMUSlu olmak, ŞEREFli olmak lazım.

Hatta daha da kısa bir ifade ile İNSAN olmak lazım.

Ne günlere geldik değil mi ?
İnsanoğlunun hakim olduğu dünyamız da İNSAN bulmak güçleşti.

Allah hepimizi İNSAN ARKADAŞlarla, İNSAN DOSTlarla, İNSAN EŞerle karşılaştırsın.

İyi bir hafta diliyorum.
Sevgilerimle,
Güngör Ekinci