Salata, Kansere Karşı Koruyor
Zengin-fakir hemen her ailenin sofrasından eksik etmediği değişik salata menülerinde kullanılan yeşil yapraklı sebze ve bitkilerin ve bazı meyvelerin içerdikleri vitamin, mineral ve öğelerle kanserden koruyucu etki yaptığı bildirildi.
Erzurum İl Sağlık Müdür Yardımcısı ve İl Kanser Koordinatörü Dr. Siyami Kotan, kanser ve beslenme ilişkisi konusunda bilgiler verdi. Dr. Kotan, kanserin kontrolsüz çoğalan hücrelerin normal işlevi olan hücreleri öldürmeleri sonucu ortaya çıkan ve 200'den fazla türünün tanımlandığı bir hastalık olduğunu söyledi. Vücuttaki tüm organ ve dokularda kanserin gelişebileceğini bildiren Kotan, hastalığın öldürücü olma oranının yüksek olduğunu, erişkin nüfusta her yıl 100 bin kişide 150 ila 300 kişide görüldüğünü ifade etti. Kotan, kanserin kalıtımsal faktörler yanında sigara, çevre kirliliği ve beslenme gibi faktörlerin etkisinde olduğunu da kaydetti. Epidemiyolojik ve deneysel çalışmalarda beslenme ve kanser ilişkisinin ortaya konulduğunu vurgulayan Kotan, besinlerin kanser yapıcı ve kanser önleyici özellikler taşıdığını, ayrıca besinlere uygulanan pişirme, saklama işlemlerinin de zararlı maddelerin oluşumuna yol açabileceğini hatırlattı.
"Vitaminler ve salata"
Kansere karşı koruyucu etkisi olan vitaminler arasında sayılan A vitamininin yeşil ve sarı renkli sebze ve meyvelerde bulunduğunu kaydeden Kotan, bu vitamini içeren sebzelerin güçlü antitoksidan özelliği bulunduğuna işaret etti. Vücuda alınan kanserojenleri etkisiz hale getirdiği kaydedilen C vitaminin de limon ve turunçgiller ile maydanoz, tere, roka ve yeşil yapraklı sebzeler ile karnabahar, yeşil sivri biber ve domateste bulunduğunu belirten Dr. Kotan, E vitamini bulunan yeşil yapraklı sebzelerin de bazı toksik maddelerin etkilerini azaltarak kanserden koruyucu etki gösterdiğini, güçlü bir antitoksidan olduğu için yağların ve hücrelerin oksidasyonunu önlediğini söyledi. <******>
"Mineraller ve salata"
Dr. Kotan , salata malzemesi olarak kullanılan sebze ve bitkilerdeki kansere karşı önleyici etki gösteren mineralleri ise şöyle sıraladı:
"Molibden: Vücudun bu minerale gereksinimi düşüktür. Koyu yeşil sebzelerde bulunur.
Demir: Yeşil yapraklı sebzelerde bulunan bu minarelin fazla alınması gerekiyor. Bazı kimyasal kansorejenlerin etkisini azaltıyor.
Kalsiyum: Kemik gelişimi ve sağlığı için önemli bir besin öğesi. Yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Kemik ve kalın bağırsak kanseri riskini azaltıyor. Özel koku ve tat veren lahanalar ve kükürt içeren sarımsak, soğan da bu kategoride yerini alıyor."
Dr. Kotan, soğan, sarımsak, lahana, havuç, marul, kıvırcık, salatalık, şalgam, turp, maydanoz, tere, nane, roka, biber, taze fasulye, bezelye, patlıcan, limon ve nar gibi sebze ve meyveler ile yenebilen otlar, domates ve birçok sebzenin de katılarak yapıldığı salatalardan günde en az 2 porsiyon tüketilmesi gerektiğini, bunların yanında günlük sebze ve meyve tüketiminin 5 porsiyon olması gerektiğini bildirdi.
Hamsi, zekayı geliştiriyor.
Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Beslenme Uzmanı Doç.Dr. Ekrem Algün, iyot açısından son derece zengin olan hamsinin zeka gelişimine çok büyük faydaları olduğunu söyledi.
Kendisi küçük faydaları büyük, 'denizlerin kralı, sofraların tacı' hamsi, zengin bir protein deposu olmaktan başka bol miktarda iyot içermesi dolayısıyla zeka gelişimi açısından da faydalı bir besin olarak gösteriliyor. Ekmeğinden pilavına, buğulamasından ızgarasına, unundan yağına kadar çok geniş bir kullanım pörtföyü bulunan ve fıkralara konu olan hamsi, Karadeniz yöresinin ve kültürünün sembolü haline gelirken kış mevsiminin yaklaşmasıyla yolları gözleniyor ve yılda 3-4 ay boyunca bolca tüketiliyor.
Yöre ekonomisine önemli katkıları bulunan ve çok sayıda kişinin 'ekmek kapısı' olan hamsinin faydaları saymakla bitmezken, uzmanlar hamsinin beklenen faydaları sağlaması için tüketilmesinde bazı hususlara dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi, İç Hastalıkları Endokrinoloji Metabolizma ve Beslenme Uzmanı Doç.Dr. Ekrem Algün de, hamsinin insan sağlığı açısından faydalarını sıralarken tüketiminde dikkat edilmesi gereken noktalar üzerinde durdu. Genel olarak bütün balıkların özellikle de deniz balıklarının insan sağlığı açısından çok faydalı olduğunu belirten Algün, bir protein deposu olan balığın bilhassa hamsinin çıkmasıyla çok ucuz elde edilen bir besin türü olduğunu dile getirdi. Yöreye has özel bir balık türü olan hamsinin bilinen faydalarının saymakla bitmeyeceğini anlatan Doç.Dr. Algün, şöyle konuştu: "Hamsi bir protein deposu. Yağı da Omega 3 asitleri açısından çok faydalı. İnsanları kalp ve damar hastalıklarından koruyor. Bir takım yağlar damar kireçlenmesi ve kalp hastalıklarına yol açarken, balıklarda tam tersine bu yağların tüketilmesi kişiyi kalp hastalıklarından koruyor. Yapılan bir araştırmada Omega 3 kapsüllerinin kullanımının taze balık tüketimi kadar faydalı olmadığını da ortaya koydu. Biz, bol miktarda balık tüketen ülkelerde kalp hastalıklarının daha az görüldüğünü biliyoruz. Balık yiyen insan daha sağlıklı oluyor ve kardiyovasküler hastalıklara da yakalanma riski azalıyor." <******>
Hamsinin, insanlarda normal büyüme ve gelişme ile beyin ve vücut işlevleri için son derece gerekli bir element olan iyot açısından da zengin bir besin olduğunu anlatan Ekrem Algün, sözlerine şöyle devam etti: "İyot eşittir zekadır. İyotu çok tüketen uluslar daha zeki olurlar. Bu kanıtlanmış. İyotu az tüketenlerin zeka oranı da düşük oluyor. Mesela bol iyot tüketen Japonlarda zeka düzeyi çok yüksektir. Mesela çocuklara okula başlarken mürekkep yalatılırdı eskiden. Zeki olsunlar, kafaları iyi çalışsın diye. Mürekkep iyottur. Hamside de iyot açısından son derece zengin bir besindir ve zeka gelişimine çok büyük faydası var."
Balıkta tütsü ve tuzlama yöntemi sağlık açısından riskli
Algün, faydaları saymakla bitmeyecek hamsinin nasıl ve ne zaman tüketildiğinin de önemli olduğunu anlattı.
Hamsinin çok faydalı ama sağlıklı bir biçimde tüketilmesi gerektiğini belirten Doç.Dr. Algün, şunları söyledi: "Hamsiyi kızartırsanız faydasını büyük ölçüde kaybeder. Mümkün olduğu kadar kızartma dışındaki yolları tercih etmek lazım. Buğulama veya fırın tarzı çok faydalı. Ayrıca hamsiyi yıl içine yayarak sürekli tüketmek lazım. Balık yiyen insan kolay kolay şişmanlamaz. Ama kızartma olarak ve olmadık zamanlarda tüketilirse şişmanlığa yol açar."
Hamsinin mevsimi dışında da tüketilmesi için tercih edilen yollardan biri olan tuzlama yönteminin de sağlık açısından tehlikeli olduğunu dile getiren Algün, sözlerine şöyle devam etti: "Tuzlama sadece bizim ülkemizde değil birçok ülkede tercih edilen bir yöntem. Özellikle Uzakdoğu'da tütsü ve tuzlama yöntemi çok tercih edilir. Bu tür tüketimde kanserojen maddeler fazla bulunur. Mide kanserinin en sık görüldüğü ülke Japonya'dır. Bu nedenle mümkün olduğu kadar tuzlamadan uzak durmak lazım. Hamsiyi kızartma ve sağlıksız ızgara olarak değil buğulama ve fırın tarzı pişirerek tüketmek çok daha faydalıdır."
Fıkralara bile konu olan 'hamsi kılçığının insan zekasına faydalı olup olmadığı' yorumunu değerlendiren Başhekim Algün, bu konunun da araştırılması gerektiğini söyledi. İyotun fazla tüketilmesinin bir takım rahatsızlıklara yol açtığına da dikkat çeken Algün, "Ama ben bir uzman olarak sağlıklı bir şekilde fazla balık tüketenlerde görülen bir hastalık hatırlamıyorum" diye konuştu. <******>
Denizlerin kralı, sofraların tacı hamsi balığını Karadeniz'in azgın sularında binbir zahmetle avlayarak sofralarımıza ulaştıran yılların balıkçısı Yakup Reis ise, hamsinin çok faydalı bir besin olduğunu dile getirerek tayfalarıyla birlikte üç öğün yemeğin haricinde sürekli hamsi tükettiklerini söyledi. "Her gün hamsi yiyoruz Allah'a şükür gücümüz kuvvetimiz yerinde" diyen Yakup Reis, bu sene hamsinin bol olduğunu belirterek "İnşallah böyle devam eder" dedi. Her gün hamsi yediklerini anlatan Yakup Reis, şöyle konuştu: "Allah'a şükür sağlığımız, gücümüz, kuvvetimiz yerinde. Bir gün hamsi yemedik mi aç kalmış oluruz. Gemide aşçımız üç öğün yemek pişiriyor ama hamsi yemeden olmuyor. Hamsiden bıkılır mı hiç? İşçiler de hamsi yiyince daha iyi çalışıyor, gözleri daha iyi görüyor. Balıktan iyi nimet mi var"
Vatandaşların hamsinin bol ve ucuz olduğu bu günlerde bu balığı daha çok tüketmelerini isteyen Yakup Reis, hamsinin bollaşmasıyla enflasyonun da düştüğünü ifade ediyor. Yakup Reis, hamsinin hem ucuz hem sağlıklı olduğunu anlatarak şöyle konuştu: "Kolesterolü yok. Millet bol bol yesin. Bundan faydalı bir şey yok. Hamsi çıktı kırmızı et ve tavuk ucuzladı. Hamsi, enflasyonu düşürdü. Hükümetin bize yardım etmesi lazım."
Reis, vatandaşlara hamsinin tüketimi için şu tavsiyede bulundu: "Hamsinin her şeyi olur ama en iyisi buğulamadır. Şimdi tam ızgara zamanı. Bir baş soğanla çok güzel yenir. Şu an tavası çok yağlı olur, dokunur. En iyisi buğulamadır."
Öte yandan Türkiye'de yılda 450 bin ton deniz balığı avlanırken, bu avlanmada hamsi 300 bin ton üzerindeki payıyla en çok avlanan balık durumunda gözüküyor. Üç tarafı denizle çevrili Türkiye'de, kişi başına balık tüketimi yıllık 10 kilogram civarında bulunuyor.
BİLİNÇLİ HAMİLELİK DÖNEMİ İÇİN
Hızla kilo alıyorsunuz, yüzünüz ve ayaklarınız şişiyor, cildiniz bozuluyor ve ruhsal dengeniz tamamen değişiyor… Bunlar, bebek bekleyen kadınlarda sıkça rastalanan belirtiler. İnsan vücudu bu mucizevi olayı yani gebeliği gerçekleştirebilmek için oldukça iyi gelişmiş bir adaptasyon mekanizmasına sahip. Bu durumda anne adayının kendini bekleyen değişiklikleri iyi bilmesi ve bunlara karşı hazırlıklı olması kadar, fiziksel değişiklikliklerin hastalıklı durumlardan ayırt edilebilmesi büyük önem taşıyor. Memorial Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Banu Göker Özdemir , “Gebelik döneminde vücutta meydana gelen 10 değişiklik ve uyum sağlama yöntemleri” hakkında bilgi verdi.
Anne Adayları Bu Baş Döndürücü Değişikliklere Hazır Olmalı!
1. KİLO ARTIŞI: Gebelikde meydana gelen değişimlerin en başında kilo artışı gelir. Bu, sağlıklı bir gebeliğin sürdürülebilmesi ve sağlıklı bir bebeğin dünyaya getirilmesi için gerekli bir durumdur. Tabi ki kilo alımının normalden çok az veya fazla olması anne ve bebek için bir takım olumsuzlukları da berberinde getirmektedir. Dengeli ve düzenli beslenerek günlük kalori alımını ortalama 150-300 kcal arttırarak bebek için gerekli besinler sağlanabilir. Anne adayının gebe kalmadan önceki vücut kitle indeksine göre değişmek üzere beklenen 9 ila 16 kg alınmasıdır. Bu rakamın normal vücut kitle indeksi, kadınlar için ortalama 10-12 kg olduğu söylenebilir. Genellikle ilk 12 hafta 1.8- 2 kg arasında kilo alınması, takip eden 3 ayda haftada 0.5 kg alınması bundan sonra doğuma kadar yaklaşık 4.5- 5 kilo alması beklenir.
2. CİLTTEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Gebelik döneminde ciltte, saç ve tırnaklarda, diş ve dişetlerinde birçok değişimler meydana gelir. En çok dikkat çekici değişikler ise ciltte meydana gelenlerdir.Anne adaylarının cildinde kuruluk, meme ve karında çatlaklar, yüzde gebelik maskesi denen lekeler, karın orta hatta cilt renginin koyulaşması, sivilcelerin artması gibi sorunlar meydana gelebilir.
Bir anne adayının vücudunu iyi koruması için gebeliği boyunca hijyenik bakımına ve vücut bakımına dikkat etmesi önemlidir. Cildinde kuruluk yaşayan bir kadının normal sabun kullanması yerine cildin nemlenmesini sağlayacak gliserin bazlı sabunlar kullanılabilir. Banyo esnasında vücut yağlarının kullanılması ve çıktıktan sonra mutlaka nemlendirici krem sürülmesi önerilmektedir.
3. HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER: Gebelikte en çok şikayet edilen konulardan biriside vajinal akıntılardır. Hamilelik sürecinde vajinanın doğal florasında ve pH değerinde meydana gelen değişiklikler sonucu akıntı fazlalaşır, enfeksiyona meyil artar. Vajen asiditesini artmasına bağlı olarak gebelikde vajinal mantar enfeksiyonları sıklıkla gelişebilir. Fazla miktarda sarı,yeşil renkli kötü kokusu olan bir akıntı vaya vajinal kaşıntı meydana gelirse bunun mutlaka kontrol edilmesi ve gerekli görürülürse ağızdan ilaç veya vajinal fitiller kullanılması gerekebilir.
Hamileliğin özellikle son dönemlerinde meme bezleri çalışmaya başlar ve meme başından kolostrum dediğimiz beyaz-sarı renkli sütün geldiği gözlenebilir. Bunun anne adayının sağlığı açısından herhangi bir zararı yoktur. Meme başındaki kolostrum ılık sabunlu bir bezle temizlenebilir, eğer gün içinde rahatsızlık verecek şekilde çok geliyorsa günlük göğüs pedleri kullanılanılabilir. Gebeliğin özellikle ikinci yarısından sonra sütyenlerin değiştirilmesi gerekelidir. Memeyi alttan destekleyecek çok fazla sıkmayan ,pamuklu çamaşırlar tercih edilmelidir.
4. UYKU SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Bir anne adayının gebeliği boyunca bir çok yakınmalardan biri de uyku bozukluğudur. Yapılan çalışmalar anne adaylarının neredeyse yüzde80’inin hamileliklerinin belirli bir döneminde uyku problemi yaşadığını ortaya koymaktadır. Gebeliğin ilk aylarında hormonal değişikiliklere bağlı olarak anne adaylarında gün içinde uyku hali,konsantrasyon bozukukluğu ve sürekli uyuma isteği gelişebilir.. Bu tamamen kanda yükselen progestron hormonuna bağlı normal bir olaydır. İlk aylardaki progesterone hormonun yükselişi aynı hızla devam etmeyeceği için gebeliğin ilerleyen dönemlerinde çoğunlukla bu sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Hormonal değişimlere ek olarak ilerleyen gebelik haftalarında karnın büyümesi ile bel ve sırt ağrılarının olması, anne adayının kilo aldıkça yatakta kendine rahat bir pozisyon sağlayamaması gibi nedenlerden dolayı uyku sorunları meydana gelir. Bunların dışında bebek hareketlerinin gece boyunca çok fazla hissedilmeside uykuyu bölen bir faktördür.
5. VÜCUT POSTÜRÜNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Hamilelik boyunca anne karnında büyüyen bebekle birlikte vücut postüründe değişiklik meydana gelir. Bununla birlikte gebeliğe bağlı hormonlar vücuttaki bağları ve eklemleri de etkileyerek vücut dengesinde değişikliğe neden olur, böylece düşme ve buna bağlı yaralanmalar ve travmalar daha sık görülür. Bu yüzden anne adaylarının kış aylarında dışarı çıkarken yüksek topuklu olmayan, altı kaymayacak ayakkabıları tercih etmeleri önerilmektedir.
6. KALP VE DOLAŞIM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Gebelikde sayılamayacak kadar bir çok değişiklik meydana gelmesi ile beraber anne adayının kalp ve dolaşım sistemi, sindirim,solunum,üriner sistemi gibi tüm vücut sistemlerinde gözle görülemeyen değişilikler de meydana gelir.
Bunların en başında kalp ve dolaşım sistemindekiler gelmektedir.Gebeliğin kendisi kalp ve dolaşım sistemini zorlayan bir durumdur. Fetusun gelişmesi ile birlikte rahime giden kan miktarının artması, büyüyen rahimin diaframı yukarı iterek kalbi yukarı-öne ve sola doğru döndürmesi, kan damarlarındaki plazma volümünün artmasına bağlı olarak gebeliğin ikinci yarısından sonra fizyolojik bir kansızlık durumunun meydana gelmesi bu sistemdeki önemli değişikliklerdir. Gebelik öncesi sağlıklı bir kadında bu değişimler problem yaratmazken, gebelik öncesi henüz semptom vermemiş gizli kalp hastalıkları belirginleşebilir veya var olan kalp hastalıkları daha kötüye gidebilir.
7. SOLUNUM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Diyaframın yukarı itilmesi ve bununla birlikte progesteron hormonun artışına bağlı olarak solunum sayısında artma meydana gelebilir. Yine bu dönemde kılcal damarlarda kan akımının artmasına bağlı olarak burun kanamaları sık olabilir, ses tellerinde meydana gelen ödeme bağlı olarak nadirde olsa ses kısıklığı gelişebilir.
8. ÜRİNER SİSTEMDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Yine gebeliğin ilk başında hormonal değişimlere daha sonrada anne karnında bebeğin idrar torbasına baskı yapması nedeniyle sık idrara çıkma problemleri gelişebilir. Ayrıca böbreklerde ve üreter dediğimiz idrar yollarındaki basıya bağlı ve progesteron hormonuna ve idrarın böbrekten mesaneye gelişiminin yavaşlamasına bağlı olarak böbreklerde genişleme gelişebilir, idrar yolu enfeksiyonları sıklıkla görülebilir.
9.SİNDİRİM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER: Sindirim sistemi ile ilgili olarak özellikle ilk üç ayda bulantı, kusma gelişebilir. Bununla birlikte gebelikde tükürük salınımı artar. Midenin yukarı itilmesi ve hormonal nedenlereden dolayı mide boşaltım hızının azalması sonucu mide içeriği kolayca yemek borusuna geri dönerek mide yanmalarına neden olur. Ayrıca barsak hareketlerinin de yavaşalmasına bağlı olarak kabızlık gebelikde oldukça sık görülen bir sorundur.
10. RUHSAL DEĞİŞİKLİKLER: Bütün bunların dışında gebelikde bir çok ruhsal değişiklikler meydana gelmekde ve bunların bir çoğu göz ardı edilmektedir. Gebeliğin özellikle ilk üç ayında değişken ruh hali meydana gelebilir.Sıkıkla nedensiz ağlama nöbetleri görülür. Bazen çok arzu edilen gebeliklerde bile ilk aylarda gebeliği kabullenememe, içe dönüklük ,pasiflik meydana gelebilir.İlerleyen aylarda ise vücut imajında meydana gelen değişimlerden dolayı utanma duygusu gelişebilir.Gerek vücuttaki değişimler gerekse bebeğe zarar verileceği endişesi nedeniyle cinsel istek azalabilir.Son aylarda ise gebeler genellikle doğum korkusu, sağlıklı bir bebek dünyaya getirebilme endişesini yoğun bir şekilde yaşayabilir.
Kalp ve Damar Hastalıkları Nedir?
Organlarımızın sağlıklı şekilde çalışabilmeleri ve korunabilmeleri için kana ihtiyacı vardır. Kanı organlarımıza taşıyan damarlar ise atardamarlarımız olup atardamarlara kanın pompalanmasını sağlayan kalbimizdir. Kalbin kendisini besleyen damarlara ise “koroner damar” adı verilmektedir. Koroner damarlarda oluşabilecek hastalıklar doğrudan kalbin çalışmasını ve verimini etkilediği için koroner damarlar insan hayatı için son derece önemlidir.
Koroner damarlardaki en önemli rahatsızlıkların başında halk arasında damar sertliği olarak bilinen “ateroskleroz” gelmektedir. Bu hastalıkta, koroner damarlarda, bir takım maddeler birikerek damarlarda tıkanıklıklara neden olmakta (kolestrol gibi..), belirtilen tıkanıklılar sonucu, koroner kalp hastalığı oluşmaktadır. Bu hastalıktan dolayı kalbin kasılmasında ve ritminde birtakım bozukluklar meydana gelmektedir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenlerinin başında “koroner arter hastalığı” gösterilir.
Risk Faktörleri...
1. Sigara içmek (Kalp hastalıklarından tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 30’undan sigara sorumludur)
2. Hareketsizlik
3. Stres
4. Depresyon
5. Şeker hastalığı
6. Kalıtımsal
7. Yaş (Erkeklerde 45 yaş üstü,bayanlarda 55 yaş üstü)
8. Cinsiyet (Erkeklerde daha sık olarak görülmektedir)
9. Kilo (Beden kitle endeksinin 25’in üzerinde olması)
10. Kolesterol (İyi kolesterolün 40 mg/dl’den düşük olması / Kötü kolesterolün 130mg/dl’den yüksek olması)
Kalp ve Damar Hastalıklarının Belirtileri
1. Göğüste ağrı (Göğsün orta kısmında sıkıştırıcı ve yanma tarzında; çene, omuz veya kol gibi bölgelere yayılan bir ağrı)
2. Çarpıntı (Kalpte çarpıntı, kalp atışlarında hızlanma ve düzensizlik)
3. Nefes darlığı (Nefes alıp verirken sıkıntı çekmek ve nefes alamama hissi)
4. Güçsüzlük(Baygınlık hissi ve çabuk yorulma)
5. Bulantı (Titreme,terleme ve nabızda zayıflama)
6. Ayaklarda şişme (Bacak ve ayak üzerine parmak basılınca çökme yapan şişlikler)
7. Bayılma (Öksürük, ses kısıklığı,dudak ve parmaklarda morarma)
Almanız Gereken Önlemler
Kalp hastalıkları riskinin taşınıp taşınmadığının anlaşılması çok önemlidir. Öncelikli olarak risk faktörleri belirlenmelidir. 40 yaşından büyük olmak; yüksek tansiyon, şişmanlık, sigara içmek, ailede kalp hastası bireylerin bulunması; şeker hastalığı, yüksek kolesterol ve koruyucu kolesterol seviyesinin düşük olması. Risk faktörlerinden en az 2 veya daha fazlasına sahip olmak, hastalığa yakalanma riskinin yüksek olması demektir. Bu konuda risk taşımayan erkeklerin 40 yaşından sonra, kadınların ise menopozdan sonra mutlaka bir kardiyolog tarafından muayene edilmesi ve gerekli tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Ancak hızlandırıcı risk faktörü bulunan kişilerin yani; sigara içenlerin, şeker hastası olanların, yüksek tansiyonu olanların ve ailesinde kalp krizi hikâyesi bulunanların belirtilen yaşı beklemeden belli aralıklarla doktora muayene olmaları ve gerekli tetkikleri yaptırmaları gerekmektedir. Ayrıca, hiçbir şikâyet olmasa da kan şekeri, kanın kolesterol ve trigliserid düzeyi belli aralıklarla kontrol ettirilmelidir.
KALP HASTALARI BU BİLGİLER SİZİN İÇİN
Tayvan'da yaş ortalaması 65 olan 740 erkek üzerinde yapılan araştırmada, günde en az bir paket sigara içiminin "orta düzeyde veya hızlı" saç kaybında önemli bir rol oynadığı tespit edildi.
Araştırmayı yürüten Tayvanlı bilim admaları Lin-Hiu Su ile Tony Hsiu-Hsi Çen, sigaranın saç foliküllerini tahrip edebildiğini, kafa derisindeki kan ve hormon dolaşımını bozabildiğini veya östrojen üretimini artırabildiğini bildirdiler.
Archieves of Dermatology dergisinde yayınlanan araştırmada, ilk saç dökülme belirtileri görülen erkeklere, saçın daha yoğun dökülmesinin önüne geçmek için, sigaranın rolünün hatırlatılması tavsiyesinde bulunuldu.
Araştırması yapılan kalıtsal saç dökülmesi durumunun, beyazlar arasında daha yaygın olduğu belirtiliyor.
Kalp krizinden sonra yaşam
Bir kalp krizi atlattınız ve hastaneden taburcu oldunuz. Bundan sonra normal hayatınıza dönüş süreciniz ve yapmanıza izin verilen aktiviteler, kalbinizin durumuna göre belirlenecektir. Doktorunuz sizinle birlikte bir nekahat dönemi planı hazırlamalıdır. Birçok kişi normal hayatına ve işlerine krizden birkaç ay sonra dönebiliyor. Ancak kalbinde zayıflama olanlar için bazı sınırlamalar var. İşte kriz sonrası yaşamla ilgili merak edilen başlıca soruların yanıtları...
Efor testi yaptırın
Normal hayata dönüş, ne kadar zamanda gerçekleşmelidir? Normal hayata dönüş yavaş olmalı. Kalp krizinden sonraki ilk günlerde istirahat gereklidir. Bu, kalbinizin kendisini toparlamasına yardım eder. İyileştikçe aktiviteler artırılır. İlk günlerden sonra oda içinde, sonra koridorda yürümenize izin verilir. Taburcu olmadan önce yapılacak sınırlı bir efor testi, ilerisi için yararlıdır. Testin sonuçlarına göre doktorunuz, yapacağınız aktivitelerin sınırlarını çizer. Bazı hastanelerin; kalp krizi geçirenler, balon-stent uygulanan hastalar ve by-pass ameliyatı olanlar için özel rehabilitasyon programları vardır. Başlangıçta bu programlara dahil olmak hem daha emniyetli olur, hem de kendi başınıza kaldığınızda yapacaklarınıza ışık tutar.
Egzersiz niye önemli? Egzersiz hem sağlıklı kişiler, hem de kalp hastaları için çok değerlidir. Kalp kasını kuvvetlendirir. Kendinizi daha enerjik hissedersiniz. Kilo vermeyi ve sabit kiloda kalmayı kolaylaştırır. Kolesterol ve tansiyonu düşürmeye yardımcı olur. Kalp krizi sonrası egzersiz kesinlikle doktor önerisiyle yapılmalıdır. Bu önerilere harfiyen uymalısınız. İzin verilmeyen aktivitelerden uzak durun ve sınırlarınızı aşmayın. Egzersiz sırasında karşılaştığınız ve mutlaka doktorunuza başvurmanız gereken sorunlar ise şunlar: "10 dakikayı geçen aşırı nefes darlığı. Göğüs, çene, boyun veya kollarda ağrı. Baş dönmesi, solukluk, soğuk terleme. Çok hızlı veya düzensiz kalp atışları. Bulantı, kusma. Bacaklarda güçsüzlük, ağrı veya şişme."
Ne tür egzersiz iyidir? En faydalı olanlar tüm vücudu çalıştıran egzersizlerdir. Mesela yürüme, hafif koşu, yüzme veya bisiklet gibi. Doktorunuz egzersiz programınıza kasları güçlendirici hafif ağırlık çalışmaları da ekleyebilir.
Spor hangi sıklıkla yapılmalıdır? Size verilecek plana göre hareket edin. Bu program başlarda yavaş olmalı. Zamanla tempoyu arttırabilirsiniz. İdeal olan haftada 3-4 gün, 20-30 dakika arası spor yapmaktır. Sporun başında, 5 dakika ısınma ve germe hareketleri yapmayı da unutmayın.
Kalp krizi geçirdikten sonra ne kadar zamanda işe dönülebilir? Çoğunlukla kişiler 1-3 ay içinde işine başlayabiliyor. Başta da söylediğim gibi bu süre kalbinizin durumu ve işinizin niteliğiyle ilgilidir. Fizik gücü gerektiren veya yoğun stresli bir işe dönüş daha geç olmalıdır. En azından başlarda işinizde değişiklikler yapmak gerekebilir
Seksten korkmayın
Kalp kirizi cinsel hayatı etkiler mi? Krizden 3-4 hafta sonra cinsel hayatınıza dönebilirsiniz ama başlarda yavaş ve sakin olmak gerekebilir. Kalp krizi geçirdiniz diye seksten korkmayın. Bu konuyu doktorunuza açmaktan da çekinmeyin.
Tekrar kriz geçirmemek için ne yapılmalıdır? Sigara içmeyin. Fazla kilolarınızdan kurtulun. Spor yapın. Stresi azaltın. Tansiyon, kolesterol ve şekerinizin istenilen sınırlarda kalmasına gayret edin. Size verilen ilaçları düzenli ve önerildiği sürece kullanın.
Dr. Metin Okucu
Kahvenin Zararları
Kahve içmek pek çok kişi için büyük bir zevk ve vazgeçilmez bir alışkanlıktır. Ancak, zinde kalmak ve enerjimizi yüksek seviyede tutmak için hemen hemen her gün içtiğimiz kahvenin yararlarının yanında bir o kadarda ciddi zararları olduğunu unutmamak gerekir...
Yüksek tansiyon: Yapılan araştırmalara göre, düzenli olarak günde 4-5 bardak kahve içenlerin kan basınçları, yani tansiyonları hızla yükseliyor.
Kalp: Aşırı kahve tüketimi kalbin ritmini olumsuz yönde etkiliyor. Kahvenin içerdiği kafein fazla tüketildiğinde, kalpte ritim bozuklukları meydana gelebiliyor. Düzensiz kalp atışları ve kalp çarpıntısına neden olabiliyor. Bu nedenle özellikle kalp hastalarının sınırlı miktarda kahve içmeleri gerekiyor.
Mide: Kahve, ülseri tetikliyor ve midenin asit salgılamasını uyarıyor. Bu nedenle mide hastalarının günde 2 fincandan fazla kahve tüketmemeleri gerekiyor.
Şeker hastalığı: Yapılan araştırmalar, yemek zamanlarında yükselen kan şekeriyle birlikte tüketilen kahvenin şeker hastalığını olumsuz yönde etkilediğini ortaya koyuyortı. Uzmanlar şeker hastalarının da kahveyi sınırlı tüketmesini öneriyor.
Su kaybı: Uzmanların bir kısmı kahvenin vücutta sıvı kaybına neden olduğunu savunurken, bir kısmı da bu kaybın önemsiz derecede az olduğunu savunuyorlar. Fakat yine de ağır basan görüş diğer kafeinli içecekler gibi kahvenin de vücutta su kaybı yarattığı yönünde.
Doğurganlık: Günde üç fincan veya daha fazla kahve içmek, kadının doğurganlık oranını azaltıyor. Çünkü aşırı miktarda kafein tüketimi yumurtlamayı olumsuz etkiliyor. Yapılan araştırmalarda ise her gün düzenli olarak kahve içen erkeklerin içmeyenlere oranla daha güçlü spermleri olduğu kanıtlandı. Kafeinin spermin üzerinde uyarıcı etkisi olduğunu savunan uzmanlar, bunun merkezi sinir sisteminde de aynı etkiyi gösterdiğini iddia ediyorlar.
Hamilelik: Kafeinin anne karnındaki bebeğe zararlı olduğu biliniyor. Uzmanlar, hamile kadınların günlük kafein tüketme sınırlarının 300 mg ile sınıtlı kalması gerektiğini belirtiyor.
Kahvenin Faydaları
Kanser: Kahve, yeşil ve siyah çay gibi antioksidanlar içeriyor. Bu da kansere yol açan hücrelerin çoğalmasını engelliyor. Ayrıca, yapılan bir araştırmada, kahvenin ve egzersizin güneş ışınlarının neden olduğu cilt kanserinden koruduğu ortaya çıktı. Araştırmaya göre, fiziksel egzersizle birlikte ölçülü kahve tüketimi, güneşin ultraviyole B (UVB) ışınlarının yol açtığı kanserojen etkileri ortadan kaldırabiliyor.
Safra taşları: Kadın vücudu erkeğe kıyasla iki kat daha fazla safra taşı üretiyor. Günde dört bardak kahve içen kadınların içmeyenlere oranla yüzde 25 daha az safra taşından şikayet ettiği kanıtlandı.
Konsantrasyon: Kahve konsantrasyona yardımcı oluyor. Yapılan araştırmalarda, okul çağındaki çocukların az miktarda kahve ile süt içtiklerinde sabahki derslerinde daha başarılı oldukları görülüyor.
Parkinson: Yapılan bir araştırmada günde bir fincan kahve içen erkeklerin parkinson hastalığı riskinin yüzde 40’a varan oranlarda azaldığı ortaya çıkarıldı. Buna karşın, menopoz sonrası ostrojen terapisi gören kadınlarda kahve tüketimi Parkinson Hastalığı riskini artırıyor..
Karaciğer: Kahve tüketmek özellikle siroz yüzünden oluşan karaciğer kanseri riskinin azaltılmasına yardımcı oluyor. Düzenli kahve içenlerin siroz gibi karaciğer rahatsızlıklarından daha az şikayet ettiği görülüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder