30 Nisan 2011 Cumartesi

1 MAYIS / İşçi ve Emekçilerin bayramı



1 Mayıs ülkemizde ilk kez 1923 yılında resmî olarak kutlanmıştır.
2008 yılında "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir.
22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.

İşçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan 1 Mayıs İşçi Bayramımızı kutluyorum bende.


KISSADAN HİSSE BİR DE FIKRA PAYLAŞMAK İSTİYORUM;

Bir fabrikada 5 tane yamyam, programcı olarak görevlendirilirler.
Müdürleri onlara hitaben:"Burada çalışıp iyi para kazanabilirsiniz. Ama yemek yemek için fabrikanın kafeteryasına gideceksiniz ve diğer çalışanları rahat bırakacaksınız," der.

Yamyamlar da hiç bir çalışanı rahatsız etmeyeceklerine söz verirler.

1 hafta sonra müdürleri gelir :"Çok iyi çalışıyorsunuz. Yalnız katınızdaki işçilerden biri kayıp. Ona ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sorar.

Yamyamların hepsi hayır derler ve bu işle hiçbir ilgilerinin olmadığını söylerler.

Müdür gidince yamyamların şefi yamyamlara döner:"Aranızdan hangi yamyam işçiyi yedi?" diye sorar.

En arkadaki yamyam alçak bir sesle cevap verir :"Ben yedim."

Bunun üzerine şef söyle cevap verir: "Ulan aptal! Nasıl olsa bir işe yaradıkları yok diye, biz 4 haftadır grup müdürlerini, bölüm müdürlerini, proje yöneticilerini yiyip duruyoruz. Kimse farkına bile varmadı. Durup dururken işçiyi yemeniz şart mıydı, bilmiyormusunuz ki bir tek onlar çalışıyor ?! "

29 Nisan 2011 Cuma

GÜLÜMSEYİN :) Hayat fotoğrafınızı çekiyor çünkü


En son, çeneniz ağırana kadar, karnınızı tutarak, hatta katıla katıla yerlerde yuvarlanarak ne zaman güldünüz Arkadaşlar ?
Bir arkadaşınızla, ailenizden biriyle, ya da sevgilinizle/eşinizle telefonda kahkahalara boğularak güldüğünüz oldu mu hiç ?
Dün bir arkadaşımla telefonda konuşurken fark ettim ki, bizler genelde dertleşmek için arkadaşlarımızla bir araya geliyoruz. Gırgır şamata yapmak için, gülmek için kendimize vakit ayırmadığımız bir gerçek.

Bir yerde okumuştum; "Gülmenin strese karşı bir savunma mekanizması olduğunu düşünün. Aynı anda hem gülmek hem de üzüntülü olmak çok zordur" diyordu. Çünkü, mizah kan basıncını düşürüp endorfin hormonunun açığa çıkmasını sağlıyormuş. Endorfinler de beyine etki ederek kişinin kendisini mutlu hissetmesini sağlıyormuş. Gülmek ayrıca kan dolaşımı düzenleyip,kalbi, sinir sistemini ve bağışıklık sistemini de güçlendiriyormuş.

O zaman ne yapıyoruz?
Gülüyoruz Arkadaşlar.

Amaaan Güngör'cüm, gülelim diyorsun da, hani neye gülelim dediğinizi duyar gibiyim.
Biliyorum, masanın üzerinde ödenmesi gereken faturalar var,
biliyorum, çocuk yuvadan yine hasta geldi,
biliyorum, yöneticiniz uyuzun teki ve ona sinir oluyorsunuz,
biliyorum, eşiniz/sevgiliniz bazen sizi hiç anlamıyor.
biliyorum, hala istediğiniz gibi bir iş bulamadınız,
Saymakla bitmeyen, canımızı sıkan herşeyin farkındayım tabiki.

Ama Arkadaşlar hayat geçiyor...
Ve inanın ki küçücük dokunuşlarla, bize bahşedilen bu hayatı cennete çevirmek de mümkün, cehenneme çevirmek de.

Sanırım herşeyin başı olumlu düşünmek. Bazen işlerin sarpa sardığı olur biliyorum, ama eninde sonunda herşey olacağına varmıyor mu sizce de?
Ayrıca biliyorsunuz ki olumsuz olunca insan sağlıklı düşünemiyor bile. Ne işte ne de evde verimli olabiliyor. En önemlisi de negatif düşünce insanı zamanla depresyona bile sokabiliyor. Ben sıkıntılı zamanlarda kendi kendime '' Güngör'cüm, insanın gücünün yetmediği şeylere Allahın gücü yeter, ve Allah her zaman senden yana. Emin ellerdesin yani unutma ve ona güven diyorum'' kendi kendime. İnanın ilaç gibi geliyor. Ve öyle mutlu oluyorum ki bir kaç dakika sonra anlatamam.

İnsanın kendisini şımartması da çok önemli bence. Yani kendinizi şımartın derken de, boyunuzdan büyük işlere kalkışıp kendinizi iyice köşeye sıkıştırın, başınızı sıkıntıya sokun demiyorum tabiki. Kendinize iyilik yapın diyorum. İyilik demek parayla pulla ölçülemez ama unutmayın. Ben bazen kendime minicik el buketi çiçek alırım mesela. Maniküre, pediküre giderim. Dolaşırım, bol bol fotoğraf çekerim.

Sadece kendinize değil tabiki başkalarına da iyilik yapın. Biri ya da birileri sizin sayenizde sevinsin, mutlu olsun. İnanın onların sevinci size ayna tutacak. O mutluluk da kendinizi görmek ruhunuzu yıkayacak emin olun.

Üzücü, sinirlerinizi bozan heberleri okumayın, dinlemeyin. Hatta hani bir şarkıda diyor ya " hayatından mikropları at" diye. Siz de öyle yapın. Sizi üzen, yıpratan insanları hayatınızdan atamıyorsanız bile onlarla aranıza mesafe koyun, az görüşün. Hayatınızdan çalmalarına izin vermeyin. Size kendinizi iyi hissettiren insanlarla bir arada olmaya çalışın.

Kendinizi kurban gibi görmeyin, kendinize acımayın. Bardağın boş tarafına değil, dolu tarafına odaklanın. Bu dünyada bütün kötü şeyler sizin başınıza gelmiyor. Eğer öyle olduğunu düşünüyorsanız, lütfen bir gün evinize en yakın araştırma hastanesine gidin, insanların ( hatta bebeklerin bile )ölmemek için nasıl mücadele vermek zorunda olduklarını görün. Eminim bu halinize şükretmenizi sağlayacakdır.

Allah bizi dünyanın en onurlu canlısı İNSAN olarak dünyaya getirmiş.
Ve unutmayın ki bu şans bize bir kez verildi.
Onun için affedici olun, kabullenin, sevin, sevilin arkadaşlar.
Herşey için şükredin, şükür bereketi doğurur unutmayın.

Herşey gönlünüzce olsun,
İçten sevgilerimle Güngör Ekinci





27 Nisan 2011 Çarşamba

SARILMAK GÜZELDİR



Beni yakından tanıyanların iyi bildiği gibi, sarılmayı çok severim ben.
Tabiki sadece sevdiklerime sarılmayı. Normalde güvenlik duvarlarım vardır.
Kolay kolay kimseyi yaklaştırmam kendime, ama sevdiklerim başka...

Sarıldığım zaman vücuduma pozitif bir enerji doluyor sanki.
Ama öyle sadece göğüs göğüse verip, kolların dolanmasından bahsetmiyorum ben.

Geçen gün bir yerde okumuştum. Diyordu ki ; Vücudun sağ tarafında kalp yoktur ve sağ taraf hep boştur. Ama sarıldığımızda sağ tarafı sarıldığımız kişinin kalbi doldurur.

İşte bende, kalbinde gerçek anlamda dahil olduğu, içi duygu dolu olan, güvenle, şefkatle, huzurla, aşkla, canınızın içiymiş gibi sarılmakdan bahsediyorum.

Hele bir de sırtım sıvazlanıyorsa daha bir güçlenip, kendimi daha da iyi hissediyorum. İlaç gibi geliyor bana sarılmak. Hastaysam daha çabuk iyileşiyorum, üzgünsem daha çabuk toparlanıyorum, özlemişsem daha çok seviniyorum, hatta çok sevinip bir de ağlıyorum.

Sarılmanın gücü tıbben de kanıtlanmış durumda artık. İşte size bununla ilgili güzel bir örnek.



Britanya' da dünya'ya gelen ikizlerin inanılmaz hikayesi doktorların, aralarından birinin yaşama şansı olmadığına karar vernesi ile başladı. İkizler önce ayrı ayrı kuvözlere konuldu. Ancak aynı hastanedeki kural tanımaz bir hemşire iki kardeşi aynı kuvöze koydu. Sağlıklı olan bebek içgüdüsel bir şekilde ölümü bekleyen kardeşine sarıldı. Bu sarılışın etkisi ile hayatından ümit kesilen kardeşin kalp atışları ve vücut ısısı normale döndü. Britanya'da minik bir bebek " yaşamaz" denilen ikizine sarılarak hayat fonksiyonlarının düzelmesini sağladı.

Sevgilerimle,
Güngör Ekinci

25 Nisan 2011 Pazartesi

SEVİ ŞİİRİ



Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

24 Nisan 2011 Pazar

HANIM ne demekdir ?


Çevreden duyarız, bir çok erkek eşine HANIM diye hitap eder.
Ama bu kelimenin nereden geldiğini bilmeyiz çoğumuz.

Rivayete göre bir gün Cengiz Han, tüm hanlarını sarayına toplamış.
Tahtının sağ yanına da eşini oturtmuş.

Ve Cengiz Han hanlarına;

–" Ben Hanlar Han'ı Cengiz Han, hepinizin hanıyım" demiş.

Sonra da eşini göstererek;

–" Bu da benim HAN'ım” demiş.

İşte erkeklerin " eşim " anlamında söyledikleri " hanım " kelimesi oradan geliyormuş.

Bu yazıya babamın HANIM'ı, annemin fotoğrafını eklemeyi uygun gördüm ve onun için yayınladım bende.

Çok hoş değil mi?
Koskoca hükümdarın yanında,Kadının adı da var, yeri de var, saygınlığı da var.

" Akıllı bi yalnızlık aptal bi ilişkiden iyidir. Ya Kralın yanında kraliçe olursun, ya da soytarının yanında maskara olursun " demiş Chuck Palahniuk de.

Bütün kadınlara ve tabiki kendime, gönlümüzün hükümdarının yanında sultan olmayı diliyorum.

İçten sevgilerimle,
Güngör

GÜNÜN SÖZÜ





Öldükten sonra yaşamak istiyorsanız;

Ya okumaya değer şeyler yazın,

ya da yazılmaya değer şeyler yaşayın !


Victor Hugo

KAPALIÇARŞI PASKALYA NEDENİ İLE PAZAR GÜNÜ AÇIK




















Hıristiyanlık Alemi’nin en önemli bayramı olarak kabul edilen, Hz. İsa’nın çarmıha gerildikten üç gün sonra dirilişinin kutlandığı Paskalya bayramı Cuma günü başlıadı. Ansiklopedik bilgilere göre, dünya kiliselerinin çoğunda pazar günü kutlanan Paskalya Günü, “Kıyam Yortusu”, “Diriliş Pazarı” ya da “Diriliş Günü” olarak da adlandırılıyor.

Kapalıçarşı Esnafları Derneği de yapıtığı yazılı açıklama ile, normalde pazar günleri kapalı olan Kapalıçarşı’nın, Paskalya Bayramı’nın kutlanacağı 24 Nisan Pazar günü açık olacağını belirtmiş.
Kapalıçarşıya gitmek isteyip de hafta içi uygun olmadığı için gidemeyen arkadaşlar, belki bu fırsatı değerlendirmek isteyebilir. Hafta sonu programınıza alternatif olması için haberiniz olsun istedim.

Bu arada yukarıdaki iki fotoğrafı ben Kapalıçarşı’da çekmiştim.
Aşağıdaki iki fotoğraf ise çok sevdiğim biri tarafından İspanya’daki Paskalya kutlamalarında çekilmiştir.

Sevgilerimle, Güngör.


BU RESİM BANA ANNEMLE BABAMI HATIRLATTI

Bu resim bana annemle babamı hatırlattı.İnanıyorum ki onlar da bu resimdeki gibi yaşlandıklarında bile her zaman olduğu gibi saygı, sevgi ve aşkla sarılıyorlar olacaklar birbirlerine…

BEN AŞKI YALNIZ SANA YAKIŞTIĞI İÇİN SEVERİM



Kimdin,Neydin, bilmem
Ve bir günGeldin aniden.
Sevdim düşünmeden.
Ama bir şeyden eminim halen.
Ben aşkı yalnız yakıştığı için severim
Bana da yaşattığın için sevgilim
Çok teşekkür ederim.
Ben aşkı yalnız yakıştığı için severim
Bana da yaşattığın için sevgilim
Çok teşekkür ederim.
Gülben Ergen





Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden
Rüzgârlı bir akşam vakti
Aşk yeniden
Karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden
Ürperen sahiller gibi
Aşk yeniden
Kumsalların deliliği
Aşk yeniden
Bir masal gibi gülümserken
Gözlerim doluyor
Aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken,
Gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden
Bitti artık bu son derken
Aşk yeniden
Aynı sularda yüzerken
Aşk yeniden
Rüya gibi bir yaz geçerken
Aşk yeniden
Unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden
Hem tanıdık, hem yepyeni
Aşk yeniden
MURATHAN MUNGAN

Candan Erçetin / Bahar



Sen bana müjdemisin umut musun sevgili
Kim demiş geçti mevsim ufukta göründü kar
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgilim
Benim yorgun gönlümde aşkının telaşı var
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgili
Benim olgun gönlümde aşkının telaşı var
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabiki ben böyle oldugum için bahar
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var
Sen bana vaat misin lütuf musun sevgili
Kim ne derse desin al beni sinene sar
Yaşanmış baharları unut gitsin sevgili
Benim gönül ülkemde bir tek senin aşkın var
Yaşanmış baharları unut gitsin sevgili
Benim yorgun gönlümde bir tek senin aşkın var
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabiki ben böyle oldugum için bahar
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var

CAN YÜCEL'DEN İNCİLER



KADIN DEDİĞİN ERKEK DEDİĞİN
Kadın Dediğin

Kadının hası yumuşak başlı olmaz, ama ağırbaşlı ve sıcak olur.
Ağırbaşlılıktan kastım, sıkıcılık değil elbet.
Şımarıklığın da hakkını verir.
Ağırbaşlı tebessümleri olur bir de.
Kadın yüzü dediğin mahkeme duvarına benzemeyecek.
Bu tebessümler sevgidir.
Yumuşacık bir sevgi olur kadın yüreğinde.
Kim olursa olsun, ne yaşamış olursa olsun.
Erkeğini dizine yatırıp saçlarını okşamayı bilir gerçek bir kadın.
Kadının hası nerede, nasıl davranacağını bilir…
İnsanların içinde kapris yapmaz, hır çıkarmaz; ama gerçek bir
Osmanlı kadını gibi,adabıyla, raconuyla istediğini alır.
Dırdır etmez.
Çok konuşup, baskı yapıp erkeği bezdirmez.
Yüz göz olmaz kadının hası.
Bazen öyle bir bakar ki, hele bir de bazen öyle bir susar ki,
bin tümceye bedeldir bu bakmalarla susmalar.
Bu kadın üzülmeyi de bilir, ağlamayı da,kızmayı da.
Ama üzmemek lazım, ayrıca kızdırmaya da gelmez.
Gerçek bir kadın ezik durmaz.
Kambur yürümez, dimdik durur.
Kendine saygısı, güveni vardır.
Erkeğine can yoldaşı olur,destek olur, onu dinlemeyi bilir.
Bazen utangaç olur, bazen ürkek.
Soğuktan ya da yalnızlıktan korkabilir kadın.
Aptal olmaz gerçek bir kadın.
Bön bön bakmaz adamların suratına.
Hülyalı bakışları da olsa, zihni uyanık olur.
Hüznü, gökten deli deli yağan yağmur gibi olur, saçlarından akar.
Neşesi ise öyle renkli, öyle dağınık; saçları savrulur.
Kahkahaları vardır bu kadının, çın çın eder odaların duvarlarında. Sesi güzel olur kadının, biraz buğulu…
Arada bir pencereye yaslar başını,sokağa dalıp gider, bir şarkı söyler. Olgunluğuyla şaşırtır erkeği.
Bazen de öyle çocuk olur, öyle sağlam saçmalar ki,
yine, yine şaşırtır onu.Sıkmaz kadın,
bunaltmaz, yaşa yaşa bitmez.
Huzur verir varlığıyla. İçmesini de bilir kadının hası.
Bazı akşamlar anason kokulu tüter sofrasının sıcağı.
İçli bir türkü dinler bazen, üşür, sırtına hırkasını alır.
Konuşurken insanın yüzüne bakar kadın.
Kibirli olmaz. Kültürsüz olmaz. Bomboş olmaz kafası.
Dünyanın, ülkenin olaylarını bilir,anlar,
söyleyecek sözü vardır.
Kişiliklidir. Beceriklidir.
Tırnağı kırılınca üzülür, üzülür işte,
profesör de olsa, sultan da olsa,
boksör de olsa üzülür. Gerçek bir kadın hiçbir zaman reklam panolarındaki kızlara benzemez.
Etini teşhir etmez. Fosforlu bir taş gibiliği yoktur onun, loş bir cazibesi vardır.
Albenisi metrelerce öteden çarpar adamı.
Ne kadar örtüneceğini, ne kadar açılacağını, yerine ve zamanına görebilir.
Gerçek bir kadın Paris podyumlarında yürüyen,
17. yüzyılın vebalı kadınları gibi mankenlere benzemez.
Uzun saçları vardır kadının.
Yumuşak olur, güzel kokar.
Kadının hası saçlarını ne zaman toplayacağını, ne zaman salacağını bilir.
Kadına yaraşmaz soğukluk.
Gerçek bir kadın göbek atmayı, gerdan kırmayı, iyi becerir;
ama öyle her yerde masaların üstüne çıkıp oynamaz.
Havasında oldu mu, bir oynadı mı, herkes onu izler.
Kadın korunmayı sever, ama korunmaya muhtaç olmaz.
Erkekler korumayı severler, ama yine de güçsüz, zavallı kadınlardan hoşlanmazlar.
Güçlü kadından ise çekinirler, ona yanaşamazlar.
Kadının hası bu dengeyi kurmayı bilir;
gücünü erkeğin gözüne gözüne sokmaz.
Has kadına naz da yakışır, kapris de.
Öyle tatlı, öyle kıvamlı naz eder ki,
onun nazını erkek zevkle çeker.
Gerçek bir kadın şiir gibi olur,
mey gibi olur,
ömür gibi olur.
Can YÜCEL

Erkek Dediğin
Seni Elinin Tersiyle değil Avucunun İçiyle Kavrayacak.
Bileceksin Ki Emin Ellerdeyim,
Başkası Tutamaz Elimi Böyle.
Rahat Olacaksın Yanında,
Çok Konuşmayacak, Beynini Didiklemeyecek.
İnce Olacak; Seni Senin Kadar Düşünecek.
Erkek Dediğin, Sen Onu Merak Ettiğinde
Kendisine Hesap Soruluyor Havalarına Girmeyecek.
Senin İnceliğine Karşı Umursamaz Sözler Sarf Etmeyecek.
Erkek Dediğin, Kadının Sinirini Bozmayacak,
Cinlerini Tepesine Çıkarmayacak, Sanki Sen Onun İçin Varmışsın
Her Ne Zaman İstese Emrine Amadeymişsin, O Ne Yaparsa Yapsın
Her İstediğinde Yanında Elinin Altında Olacakmışsın Tiplerine Girmeyecek.
Erkek Dediğin, Sen Ona Sevgini Hissettirdiğinde,
Sen Ona Kayıtsız Şartsız Asıkmışsın Gibi Havalara Girmeyecek.
Erkek Dediğin, İlgi Gördüğünde İlgiyle,
Sevgi Gördüğünde Sevgiyle Karşılık Verecek.Kaynakwh:
Erkek Dediğin, Sen Onun İçin Kendine Baktığında,
Sırf Ona Daha Güzel Görünmek İçin Giyinip Kuşandığında
Hiçbir Şey Olmamış Gibi Davranmayacak.
Erkek Dediğin, Ruhunu Okşamasını Bilecek.
Romantik Olacak Kimi Gün Habersizce Kucağında
Çiçeklerle Çıkıp Gelecek.
Özel Günleri Unutmayı Marifet Sanmayacak.
Erkek Dediğin, Kayıtsız Olmayacak Senin Bütün Zarafetine Karşı.
Gerçekten Seven Bir Kadın Sevgi Ve İlgi Bekler,
Erkeğine Verdiği Aşkın Karşılığında Küçük Bir Tatlı Söz,
Kısa Bir Mesaj, Bir Çağrı Bile Onu Mutlu Edebilir.
Erkek Dediğin, Bütün Bunları Cebinden Para Harcıyormuş Gibi
Cimrilikle Yapmayacak.
Erkek Dediğin, Ben Aranmayı, Çok Aramayı Sevmem Demeyecek.
Erkek Dediğin, Her Şey Kendi İstediği Gibi Olsun İstemeyecek.
Sadece Kendi Caninin İstemesine Bağlamayacak Her Şeyi.
Erkek Dediğinin, Hissettiğiyle Yaptığı Şey Arasında Uçurum Olmayacak.
Erkek Dediğin, Cesur Olacak Cesur.
Seni Seviyorum Derken Korkmayacak,
Başka Şeylerin Arkasına Gizlenmeyecek.
Seviyorum Deyip Bir Sonraki Perdede Kaçmayacak,
Özlüyorum Diyorsa Gelecek, Kaybetmek İstemiyorum Diyorsa Kaybetmeyecek.
Erkek Dediğin, Aşkına Sahip Çıkacak.
Korkak Olmaz Erkek Dediğin.
Erkek Dediğin, İyi Sevişecek. Koyun Gibi Yatmayacak,
Bir An Önce Su İs Bitse Demeyecek.
Aşksız Yatmayacak Yatağa Ve
Sen Bunu Bileceksin.
Bir Baba Şefkatiyle Seni Alnından Öptüğünde Bileceksin Ki
Sevgisi Geçici Ve Zayıf Değildir.
Erkek Dediğin, Ve Sevgiyle Öptüğünde
Dudaklarından Bileceksin Ki Opusun Tek Sebebi Şehvet Değildir.
Erkek Dediğin, Aldatmayacak. Aldatmak Basitliktir.
Seviyorum Diyorsa Aldatmaz Erkek Dediğin.
Aldatıyorsa Sevmiyor Demektir.
Erkek Dediğin, Yakışıklı Olacak, Çekici Olacak Ama
Bundan Çok Daha Öte Bir Şey…
Erkek Dediğin, Zeki Olacak. Kadının Küçük Yalanlara,
Bahanelere İnanmayacağını, Kendisini Kendi Gibi Tanıdığını Bilecek.
Kadının Zekasını Küçümsemeyecek Kadar Zeki Olacak.Kaynakwh:
Zeki Olacak, Seni Bir Hamur Gibi Karmasını Bilecek, O Hamura Kendisini Katmasınıda.
Erkek Dediğin, Değerlerini Bir Anlık Hevesler Uğruna Satmayacak.
Namussuzluğunu, Ahlaksızlığını Ancak Ve Ancak Seninle Yataktayken
Kullanacak.
Yan Gözle Hatun Kesmeyecek, Üstüne Sevgili Edinmeyecek.
Erkek Dediğin, Önce Sevecek. Kendini Sevmeyen Erkekten
Kimseye Hayır Gelmez.
Bir Bakarsın Ki Yıllar Sonra Bu Adamla
Ne Yatağa Sığıyorsun, Ne Toprağa…
Koluna Girip Gezmesini Bileceksin Gururla Koynuna Alıp Sevişmesini De.
Erkek Dediğin, Babalığını Da Bilecek, Ana-Babaya Hürmet Etmeyi,
Kadir Kıymet Bilmeyi, Vefakarlığı, Fedakarlığı. ..
Erkek Dediğin, Seni Koruyacak,Kuşatacak .
O Nerede Olursa Olsun Seni Koruyacağını Bileceksin.
Pısırık Olmayacak Erkek Dediğin.
Erkek Dediğin, Erkek Olacak Güzelim.
Seni Sadece Sen Olduğun İçin Sevecek.
Parayla Pulla, Kariyerle, Güçle, Kimin Ne Dediğiyle Hareket Etmeyecek.
Hem Sevgilin, Hem Arkadaşın Olacak . .
Can Yücel

AŞKIN GÖZÜ NEDEN KÖRDÜR



AŞKIN GÖZÜ NEDEN KÖRDÜR Uzun zaman önce, daha dünya oluşmamışken, insanlar dünyaya ayak basmamışken, iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolaşıyorlarmış. Bir gün can sıkıntısı ile toplanmışlar.SAFLIK ortaya bir fikir atmış; “Neden saklambaç oynamıyoruz?” Ve hepsi bu fikri beğenmiş.Hemen ÇILGINLIK bağırmış; “Ben ebe olmak ve saymak istiyorum.” “Başka hiç kimse ÇILGINLIK’ı arayacak kadar çıldırmadığı için hemen kabul etmişler. ÇILGINLIK bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış; Bir İki Üç.ŞEFKAT, Ay’ın boynuzuna asılmış,İHANET, çöp yığınının içine girmiş,SEVGİ, bulutların arasına kıvrılmış,YALAN, bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş. Çünkü, gölün dibine saklanmış.TUTKU, dünyanın merkezine gitmiş,PARA HIRSI, bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış.Ve ÇILGINLIK saymaya devam etmiş;ÇILGINLIK saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar.
AŞK kararsız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş.Hepimiz AŞK’ı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz değil mi ?Ve ÇILGINLIK doksan sekiz, doksan dokuz’dan sonra yüz’e geldiğinde,AŞK, sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış.
ÇILGINLIK bağırmış; ÖNÜM,ARKAM,SAĞIM,SOLUM,SOBEEEEEEEEGELİYORUM!
Arkasını döndüğünde, ilk önce TEMBELLİĞİ görmüş, o tembel tembel ayaktaymış. Çünkü saklanacak enerjisi yokmuş.Sonra ŞEFKAT’i ayın boynuzunda görmüş.Ve İHANET’i çöplerin arasında,SEVGİ’yi bulutların arasında,YALAN‘ı gölün dibinde,Ve TUTKU’yu dünyanın merkezindebulmuş.Hepsini birer birer bulmuş ama BİRİ HARİÇ.
Ve ÇILGINLIK umutsuzluğa kapılmış, saklananların bir tanesini bulamamış.Derken HASET, AŞK bulunamadığı için haset duyarak, ÇILGINLIK’ın kulağına fısıldamış; “AŞK’ı bulamıyorsun, çünkü o güllerin arasında saklanıyor.”Ve ÇILGINLIK çatal seklinde tahta bir sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış.Taaa ki, yürek burkan bir haykırma onu durdurana dek.
Ve haykırıştan sonra AŞK, elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış, parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş.ÇILGINLIK, AŞK’ı bulmak için heyecandan AŞK’ın gözlerini çatal sopa ile kör etmiş.Ne yaptım ben?Ne yaptım ben? diye bağırmış.“Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim?”
Ve AŞK cevap vermiş; “Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, benim rehberim olabilirsin.”İşte o günden beri, AŞK’ın gözü kördür ve o günden beri de ÇILGINLIK her zaman AŞK’ın yanındadır…
Alıntı.

KİTAP TAVSİYESİ





Bugünkü kitap tavsiyem dün gece bitirdiğim, Antonio Gala’nın Tutku isimli kitabı.
Son zamanlarda okuduğum en sıradışı romanlardan biri olduğunu söylemeliyim öncelikle.

Evliliğinde hayal kırıklığına uğramış, istediğini bulamamış İspanyol bir genç kadının,
eşi ile birlikde Türkiye’ye yaptığı yolculuk sırasında tanıştığı bir Türk erkeğine aşık olması ile başlıyor hikaye. Sonrasında ise tutkuyla aşık bir kadının neler yapabileceğini görüyoruz eserde.
İnsan hayatındaki kişiye bağlı olmalı ama bağımlı olmamalı diye düşündürdü bana.
Çünkü bağımlılık yani onsuz olamamak duygusu, düşüncesi insanı rezilliğin, ahlaksızlığın ortasına sürükleyebiliyor.

Kitap da sevgiyi, aşkı, evliliği, saygıyı, sadakati ama en çok da tutkuyu sorgulayacağınızı düşünüyorum.
Antonio Gala, tutkunun insanı aşkın merkezinden, sefaletin dibine nasıl sürükleyebileceğini, bütün çarpıcılığı ile oldukca dramatik bir şekilde anlatmış kitabında.

Yazar son derece akıcı ve merak uyandıran anlatımı ile kitap boyunca okuyucuyu şaşırtmayı başarıyor. Mutlaka okuyun derim.

Sevgilerimle Güngör.

-----------------------------------------------------------------------------------------------


Çizgili Pijamalı Çocuk


Bir kitabı ” Allahım lütfen düşündüğüm gibi bitmesin ” diyerek, karşılaşacağınız sondan korkarak okudunuzmu hiç?Ben okudum.
Kitabın adı ; Çizgili Pijamalı ÇocukYazar : John Boyne
Baştan sonra içiniz ezilerek okuyacağınız, iyiki Türkçeye de çevrilmiş diyeceğiniz çok hüzünlü bir eser.Yazarın öldürücü darbeyi kitabın sonunda vurduğu romanın konusunu çok fazla anlatmayacağım.Sadece, olayların birbuçuk milyon Yahudinin, Nazilerce öldürüldüğü toplama kampında geçtiğini belirtmek istiyorum. Zaten sanırım bu bile yeterli bir bilgi kitabı alıp okumanız için.

HAYAT GELİŞMİŞLERİ SEVER / Arkadaşım kitap çıkardı

Çoğu insan yanındakinin eline, yüreğine, düşüncelerine dokunamazken, blog sayesinde hiç tanımadığım, hiç görmediğim yüreklere dokunma imkanı buluyorum.

Ve bir kaç yıl önce bloglarımız sayesinde Ankara’ da ki kocaman bir yürekle yollarımız kesişti. Bu yüreğin ismi Çiğdem Atabey, kendisi Yaşam Koçu. Sihirli değneği ile dokunduğu yerleri güzelleştirmeyi meslek edinmiş yani.

Yıllarca isteyene yüz yüze, isteyene e-mail ya da telefon kanalı ile yardımcı olan güzel arkadaşım, artık çıkardığı HAYAT GELİŞMİŞLERİ SEVER isimli kitabı ile de hepimize yardımcı olmaya devam edecek.

Kitabı internet kanalı ile bütün kitapçılardan sipariş edebilir, ya da istediğiniz kitapçıdan temin edebilirsiniz. Ayrıca burayı tıklayarak arkadışımın sitesine de ulaşabilirsiniz.

Hepinize sevgilerimi gönderiyorum,İçtenlikle Güngör.

GÜNÜN SÖZÜ


” Birçok insan, dolu ağızla konuşmayacak kadar terbiyelidir;
ama boş kafayla konuşmakta sakınca görmezler malesef. ”









Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor “kansızlık” der, ben “sensizlik” derim.Edip Cansever












KADIN DEDİĞİN İSTANBUL GİBİ OLMALI,
FETHİ ZOR FATİH’İ TEK OLMALI…














Aslında insanı en çok acıtan şey;
hayal kırıkları değil.
Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır”. [Dostoyevsky]