11 Ocak 2010 Pazartesi

Bir Kaz Öyküsü - AMA ASLA SIRADAN DEĞİL


İç sesinize kulak verin ve kazları takip edin.
Orada güneş olabilir...

Yaşamda tesadüf diye bir şey yoktur arkadaşlar.

Bizler, sahip olduğumuz enerjilerle her türlü olayı, kişiyi ve durumu kendimize çeker ve o enerjilerin niteliğine göre olumlu ya da olumsuz şeyler yaşarız.
Hayatın sadece beş duyumuzla algılayabildiğimiz şeylerle sınırlı olmadığını anladığımızda ve egomuz tarafından bastırılan iç sesimizi duyabilir hale geldiğimizde, unuttuğumuz içtenliği ve dürüstlüğü bize yaşatacak olan başka bir dünyaya da adım atmış oluruz.

Aşağıda yayınlayacağım hikayede yaşananlara isterseniz mucize deyin, isterseniz evrenin düzeni, isterseniz yaradanın kurduğu olağan üstü sistemin işleyişi.
Adını siz koyun. Ama işleyişin adı ne olursa olsun yeterki siz FARKINDA olun.
Sevgilerimle.

Bir yaz günü, yetiştirdiği hayvanların arasına birkaç tane de kaz ilave etmeyi düşünerek karşı yakadaki kaz çiftliğine gitmek üzere yola çıkan Yüksel bey saatlerini çok iyi bildiği ve hiçbir zaman kaçırmadığı feribotu kaçırır. O sıcakta bir sonraki feribotu beklemeyi gözü yemeyince de kaz alma planını bir sonraki güne erteleyerek geri dönmeye karar verir. Dönüş yolunda otomobiliyle ilerlerken ne tesadüf ki (!) bir kaz sürüsüyle karşılaşır. Kazları takip ettiği takdirde kendisini mutlaka ait oldukları yere götüreceklerini düşünerek peşlerinden gitmeye başlar. Sürü önde, Yüksel bey arkada tozlu topraklı köy yollarında ilerlemeye başlarlar. Derken bir yol ayrımında sürü ikiye ayrılır, bir grup kaz sağa giderken diğer grup düz devam eder. Yüksel bey bir an tereddüt ettikten sonra sağa sapan kazları izlemeye karar verir. Kazlar yalpalaya yalpalaya bir süre daha gidip sonunda ağaçların arasına gömülmüş küçücük bir evin önündeki tahta çitlerin arasından geçerek içeri girerler. O sırada evin kapısı açılır ve yaşlı bir kadın dışarıya çıkarak kazları karşılar. Yüksel bey, bir süre kadını izledikten sonra otomobilden iner, onun yanına gider ve şayet kabul ederse kazlarını satın almak istediğini söyler. Yaşlı kadın sesi soluğu çıkmadan Yüksel beye bakar, bakar ve ardından gözlerinden akan yaşlara hakim olamaz: "Ben taa ne zamandır bu kazları satmaya niyetliyim. Tek derdim, onları satıp içeride aylardır hasta yatan kocama ilaç almak, ama ne bir yere gidecek halim ne de onları satacak birini bulacak gücüm var. Dün gece sabahlara kadar ağlayarak yakardım. Dualarımın duyulacağını biliyordum. Seni Tanrı yolladı bana oğlum." der.

Yüksel bey, kazlara yaşlı kadının hayal bile edemeyeceği bir fiyat ödediği gibi ertesi gün oraya bir doktor götürüp kocasını muayene ettirir, ilaçlarını alır ve üzerine üflenen hayır dualarıyla oradan ayrılır.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhabalar Gungor Hanim,

Yine ben Zulfikar :) Size ilk yorum yazdigimdan beridir , blogunuzda yayinladiginiz olumlamalari hayatima kattim ve elimden geldigince devam ediyorum ve sanirim olumlamalari size etiketlidigim icin de blogunuzu her gun takip eder oldum :)

Bu guzel hikaye ile tekrar donem donem unuttugumuz ic sesimizi duymayi ve dinlemeyi hatirlattiginiz icin tesekkur ederim.

Saygilarimla

Zulfikar