9 Haziran 2010 Çarşamba

ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM FATMA TEYZECİĞİM



Yürek dolusu teşekkür etmek isteyip de, ne yazarsam yazayım kelimeler yetersiz kalacak diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ben şu an tam da o haldeyim işte.



Zeytinyağı ihtiyacımızı benim canım dostum, kardeşim, Delfiş’imin babacığının ürettiği, lezzetine doyum olmayan zeytinyağlarından alarak karşılıyoruz. Evdeki son zeytinyağı damlalarını da geçen günkü hafta sonu kahvaltısında süzdürmüştüm yeşil zeytinlerin üzerine.


Muğla’nın verimli topraklarında sevgiyle yetiştirilip, anne eli değerek üretilen sağlıklı, lezzetli zeytinyağlarından sipariş vermek için hemen mail attım Delfiş’ime.

Bu sabah aradılar posta odasından ; Güngör hanım kargonuz var.
Anladım tabii siparişimin geldiğini.
Altı üstü 5 kiloluk zeytinyağı bidonumu alıp geleceğimi düşünerek gittim posta odasına.
Gittim ki ne göreyim koca bir koli. Yerden kaldırmam mümkün değil. İç iletişimin sağlandığı servis arabası ile masama getirttim ve açmaya başladım koliyi.

Sıkı sıkı sarılmış bantları kestikce burnuma Ege kokusu, Muğla kokusu gelmeye başladı inanın. Koliyi açtığım zaman önce Fesleğen, mine ve pembe, beyaz güllerden oluşmuş mini bir el buketi ile sevindim, sonra caaanım can erikleri ile.

Aaa o da ne siyah poşetten de kırmızı erikler çıkmaz mı.
Ayyyy zeytinde göndermiş canımın teee içi Fatma teyzem.

Ah ah ah bir not yazmış canım benim. Heh şimdi anlaşıldı zeytinyağının neden siparişimden fazla olduğu. Anneanneciğimizin de gönlünden kopmuş o da bir şişe yağ ve bir demet taze biberiye koymuş.

Bu aile de asalet, cömertlik, sevgi, güzellik anneden kıza geçen özellikmiş bir kez daha anladım.
Anladım ama mahçubiyetten ne diyeceğimi, nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum şimdi de iyi mi?

Oy oy oy kesme makarna da var, babam bayılacak, kesin.

Bu kavanoz neymiş bakiiim. Ayy inanamıyorum bal da göndermiş Fatma teyzem.
Fatma teyzem sen kendin balsın, cansın, nursun.

Arkadaşlarımla hemen eriklerden atıştırmaya başladık tabiki. Sonra teşekkür telefonu açtım Fatma teyzeme.
Fatma teyzecim Güngör ben dediğimde karşı taraf ne dese beğenirsiniz?
"Güngör’cüm hoş geldin evimize". Allahım bu tarza, bu inceliğe, bu nezakete hayran olmamak mümkün mü?
Değil tabikii.

Canım Fatma teyzecim, Tevfik amcacım ve anneannecim, Allah size sağlıklı uzun ömürler versin, mutlu, güzel günler göstersin, iyi haberler duyursun, evinize bereket versin. Sizin ve çocuklarınızın hayatlarında her şey hayal etinizden de güzel olsun. Jestinize ailece çok teşekkür ediyoruz. Sevgilerimi saygılarımı gönderiyor ellerinizden öpüyorum.
İçtenlikle Güngör.



Delfiş'im bu fotoğrafdaki üç tane pembe gül bana sen, ben ve Serapcanımızla olan üçlümüzü hatırlattı.

6 Haziran 2010 Pazar

LALA LALA ÇEŞMİ CİHAN BU MU OLA; AMASRA

Pazar günü öğle saatlerine doğru, keyifli bir yolculuk sonrası artık Amasra’daydık.



Telaşın, trafiğin, koşturmacanın olmadığı Amasra’yı yürüyerek keşfetmeye başladık. Kendi bağlarında bahçelerinde yetiştirdikleri, evlerinde yaptıkları ürünleri tezgahlara taşıyan satıcıların arasından geçerek indik sahile. Adanın çevresinde uzun bir yürüyüş yaptıkdan sonra kaleye çıktık.

Tepeye kurulmuş şimdi adını hatırlayamadığım bir çay bahçesinde soluklandık. Buradan gri, beyaz, siyah tavşanların yaşadığı tavşan adasını izledik çaylarımızı yudumlarken.

Ardahan’daki Damal Dağları'nda beliren Atatürk silüeti gibi, Tavşan adasının hemen arkasındaki tepede de Ulu önderimizin muhteşem silüeti görülmeye değerdi.
Sonra Roma yapısı bir kemerle geçilen köprü bağlantılı adaya geçip Amasra evlerini, restora edilen kiliseden bozma camileri gördük.

Öğrendiğim kadarı ile çok görkemli antik bir geçmişi olan Amasra’nın ne yazık ki günümüze kalan kalıntıları çok iyi durumda değildi.

Plajları denize girmek için çok uygun. Hatta bizim Amasra’da olduğumuz gün hava sıcaklığı 32 dereceydi ve insanlar denize girmeye başlamıştı bile.

Amasra aynı zamanda bir balıkçı kasabası. Balıkçılar tuttukları taze balıkları iskeledeki lokantalara veriyor. Lokantalarda meşhur Amasra salatası eşliğinde hem gözünüze hem midenize ziyafet çekmenizi sağlıyor. Biz öğle yemeğimizi Çeşmi Cihan da yedik. Beni yakından tanıyanlar nasıl balık düşkünü olduğumu bilirler. En çok da palamut ve istavrit severim. O gün de lokantanın istavrit ve hamsi günüydü, masamız Amasra’yı kucaklıyordu. Ne demişler et, balık, kelle, bunlar yenir elle. Balıkların üstüne boooolca limon sıktığımı hatırlıyorum ama inanın sonrasını hatırlamıyorum. En son arkasından yediğim helvanın ağzımda dağılması ile kendime geldim.

Sonrasında tekne turuna katılıp mağaraları ve Amasra koylarını fotoğrafladık.
Biz tekne turundan sonra el yapımı hediyeliklerin bulunduğu çarşıya alışverişe çıktık. Ama Amasra arzuya göre yürüyüş yapmayada, sahil kenarında oturup çay içmeyede uygun.

Amasra’yı 1460 yılında karadan ve denizden kuşatarak feth eden Fatih Sultan Mehmet Amasra’yı tepeden seyrederken Lalasına “ lala lala Çeşm’i Cihan mı ola ( dünyanın gözü) ” diye sormuş. Gerçekten de doğa güzelliği, temiz havası, koyları, şık hediyelikler bulabileceğiniz çarşısı, müzesi, kalesi, sakin ortamı, doyumsuz yeşili ve mavisi ile kısa tatillerinize renk katabileceğiniz güzel bir yer Amasra.

Ve işte makineme yansıyan güzellikleri ile Amasra, iyi seyirler.
Sevgiler. Güngör .




Tatil arkadaşım Dilek’ciğim.








Atamızın silüetini fark ettiniz değil mi?






Tavşan adası