20 Mayıs 2011 Cuma

GÜNÜN SÖZÜ


Aşk-ı zikretmek için ;
Söz dudağa gelmeden önce, Cemre gibi yüreğe düşmelidir..! Mevlana.

19 Mayıs 2011 Perşembe

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız tüm Ulusumuza kutlu olsun.



19 Mayıs 1919 Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başladığı gündür.
I. Dünya Savaşı sonunda ülkemizin birçok yeri savaşı kazanan devletler tarafından işgal edilmişti. Yurdumuzu bu durumdan kurtarmak için Atatürk, 16 Mayıs 1919′da "Bandırma Vapuru" ile İstanbul’dan Samsun’a hareket etti. 19 Mayıs 1919′da Samsun’a çıktı ve burada Kurtuluş Savaşını başlattı.

Üç yıl süren savaşlar sonunda ülkemiz yabancı güçlerden kurtarıldı.
29 Ekim 1923′te Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.

Atatürk'ün Türk gençliğine armağan ettiği, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız tüm Ulusumuza kutlu olsun.

Sevgilerimle,
Güngör Ekinci

18 Mayıs 2011 Çarşamba

BUGÜN GÜNLERDEN HÜZÜN


Az sonra farklı bir diyara doğru kanat çırpacakasın.
Bilmezsin, giderken beni kanatsız bırakacaksın.

Senden ayrı yerde nefes almak bile büyük bir hüzün,
Bir bilsen nasıl özliycem güle güle iki gözüm.

İstanbul semalarından uçarken el salla bana,
Güle güle diğer yarım, çabuk dön ama.

Şafak saymaya başladım yine, büyük bir özlemle.
Bastığın yerlere toz olmaz mıyım sen döndüğünde.
Güngör Ekinci

17 Mayıs 2011 Salı

Kariye Kilisesi ( Müzesi)

Geçen gün İspanya’dan gelen dostlarımızla kültür turu yaptık. Sizlerle de paylaşmak üzere çok sayıda fotoğraf çektim. Kariye Müzesinde çektiğim fotoğraflarla yayına başlıyor, güzel bir gün diliyorum.
Sevgilerimle, Güngör Ekinci

Kariye Müzesi İstanbul Karagümrük semtinde, Edirnekapı bölümünde bulunan müzedir. Bizans döneminde kilise, fetihten sonra ise cami olarak kullanılmış tarihi bir yapıdır.




Kariye Kilisesi, 6. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Günümüze ulaşmış hali Osmanlı döneminde ve 20. yüzyılin ikinci yarısında geçirdiği onarımların sonucudur. İlk önce manastır olarak 534 yılında Justinianus döneminde Aziz Theodius tarafından yapılmıstir. 11. yüzyılda 1. Aleksios’un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. 1204-1261 yıllarındaki Latin istilasinda harap olan manastır Theodoros Metokhites tarafından 14. yüzyılda onarılmıştır.

Yapı 1948’den bu yana “Kariye Müzesi” olarak hizmet vermektedir. Türkiye'deki eski kiliseler arasında, içinde en fazla mozaiğe sahip olan kilisedir.

Kariye Kilisesi, tipik Bizans yapısıdır. Dışarıdan tuğla duvarlarıyla oldukça sade görünmekle birlikte içi oldukca süslüdür. Dış cephelerde yuvarlak kemerler, yarım payeler, nişler ve taş tuğla örgü sıraları ile plastik ve hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Doğu cephesi dışa taşkın apsislerle bitmektedir. Batıda, mozaiklerle süslü iki geniş narteks yer almaktadır. Nartekslerde mozaikler, mermer kaplamalar ve kabartmalar görünmektedir.




Kariye mozaik ve freskleri Bizans resim sanatının son dönemine ait (14. yy.) en güzel örneklerdir. Dış nartekste İsa'nın hayatı, iç nartekste ise Meryem'in hayatı ile ilgili sahneler yer alır. Bu sahneler, Meryem'in ve İsa'nın hayatındaki olaylara göre kronolojik bir sırayı takip ederler. Kronolojik sıraya göre iç nartekste mevcut ilk mozaik, çocuğu olmayan üzgün Joachim'in (Meryem'in babası) dağdaki halini betimler, son mozaik ise Yusuf ve Meryem'in ayrılışını betimler. Kronolojik sıraya göre, dış narteksteki ilk mozaik ise Yusuf'un düşünü betimleyen mozaiktir. Dış narteksten iç nartekse geçilen kapının üzerinde bir “Pantokrator İsa” vardır. Sol tarafta İsa'nın doğumu, vali Quirinus'un önünde nüfus sayımı, meleğin Yusuf'a görünüp Meryem'i alıp gitmesini öğütlemesi, ekmeğin çoğaltılması, suyun şaraba dönüştürülmesi; sağ tarafta ise haberci krallarin İsa'nın doğumunu haber vermesi, felçlilerin iyileştirilmesi ve çocukların katli gibi sahneler vardır. İç mekandaki mozaikler “Bakire Meryem”in hayatından kesitler sunar ve İsa’nın mucizelerini gösterir. Gerek duvarlarda, gerekse tavandaki mozaik betimlemeler günümüze çok az hasarla ulaşmıştır.





Meryem'in İncil'de yer almayan hayat hikâyesi ise apokriflere dayalı konulardan alınmıştır. İç nartekste Meryem'in doğumu, ilk adımları, Cebrail'in Meryem'e bir çocuğu olacağını haber vermesi, tapınağa örtülecek örtü için yün alınmasi gibi sahneler yer almaktadır. Kilisenin ana nefinde abside bakan duvarda Meryem'in ölümünü betimleyen mozayik, yan duvarlarda ise çocuk İsa'yı taşıyan Meryem ve bir aziz mozaiği yer alır. Tavanın tepe kısmında evren bir salyongozu andırırcasına, spiral biçimde tasvir edilmiştir.Parekklesionun sağ ve sol duvarlarında görülen nişlerin mezar olduğu bilinir. Parekklesion kubbesinin ortasında Meryem ve Çocuk İsa, dilimlerinde ise 12 melek tasviri görünmektedir.







5 Mayıs 2011 Perşembe

BUGÜN HIDIRELLEZ unutmayın sakın



Hıdırellez, Hızır ve İlyas adlarında, insanlara iyilik yapmakla görevli, kutsal varlıklar olduğuna inanılan iki arkadaşla ilgilidir. Söylentiye göre: Hızır da İlyas da insanları ve doğayı çok seven, iyilik yapmaktan, paylaşmaktan ve paylaştırmaktan hoşlanan, yardımsever iki arkadaştır. Hızır-İlyas söylemi, halk arasında uzun yıllardır süren kullanımın sonucu Hıdırellez şeklini almıştır. Hıdırellez'in her yıl 5 Mayıs günü ikindiden sonra başladığına, 6 Mayıs günü ikindi zamanı bittiğine inanılır. 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece Hızır ve İlyas'ın bereket ve şans kapılarını sonuna kadar açıp, geçtikleri yerlere uğur getireceklerine inanılır.
Hıdırellezle ilgili olarak ülkemizin her yerinde genelde birbirine benzeyen inanışlar vardır.

Bu inanışlarla ilgili bulduğum bir kaç bilgiyide paylaşmak istiyorum sizlerle.

-5 Mayıs akşamı, gül dallarına paralar asılır. Ya da gül dibine para gömülür. Para ertesi sabah erkenden gömülen yerden alınıp cüzdanda taşınır. Ya da cüzdan ağızları açık bırakılır. Böylelikle bolluk ve berekete ulaşmak için dilekde bulunulur.

-5 Mayıs günü evdeki her kişi için yedi fasulye ya da yedi nohut ekilir, gelebilecek kötülüklerin bunlara gelmesi dilenir.

-5 Mayıs akşamı evlenme çağına gelmiş kızlara bulaşık yıkattırılmaz.

-Hıdırellez günü,erkenden kalkılıp eve bereket dolması için kapılar açılır.

- Genç kızlar için hazırlanan sandıklar iyi bir evlilik yapması niyeti ile açılıp havalandırılır.

-Hıdırellez günü,doğa ve insan sevgisi çok önemlidir; çünkü Hızır ve İlyas,insanları,doğayı, iyiliği ve cömertliği seven, bereketin simgesi olan, kutsallıklarına inanılan dinsel varlıklardır. Hıdırellez günü, hiçbir yeşil dalından koparılmaz.

-Ev sahibi olmak isteyenler, dört yol ağzına ya da bir gül dalının dibine, ev resmi çizerler. Veya maketini yaparlar ve ertesi gün erkenden geri alıp saklarlar.

- Evlenmekte gecikmiş olanlar o gece başlarının üzerinde kilit açtırırlar.

-Evlenmek isteyen kişiler gelin/damat resmi çizip gül dalına asarlarsa ya da gül dibine koyarlarsa evleneceklerine inanılır.

- Ayrıca aynı niyetle tuzlu yiyecekler yiyip su içmeden yatmak da gelenektendir. Düşlerinde kendilerine su verecek kişinin evlenecekleri kişi olduğuna inanılır.

Babam annemi rüyasında görmüş.

Babam çocukken bir hıdırellez gecesi kendisine çok tuzlu bir yiyecek yapmış ve yiyip yatmış. Gece rüyasında 7-8 yaşlarında bir kızın kendisine su verdiğini görmüş. Annemle evlendiğinde, annemin bu kız olduğunu anlamamış. Ama annemin çocukluk fotoğraflarını gördüğünde rüyasında gördüğü kızın annem olduğunu farketmiş.

Bu hıdırellezde ne isterseniz hepsinin kabul olmasını diliyor, içten sevgilerimi gönderiyorum.

Güngör Ekinci

3 Mayıs 2011 Salı

ÇOCUK ne öğrenir.



Eğer bir çocuk eleştirilmişse,
Kınamayı, ayıplamayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kin ortamında büyütülmüşse,
Kavga etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa,
Sıkılıp, utanmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse,
Sabırlı olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk desteklenip,yüreklendirilmişse,
Kendine güven duymayı öğrenir.

Eğer bir çoçuk övülmüş ve beğenilmişse,
Takdir etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse,
Adil olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetiştirilmişse,
İnançlı olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse,
Kendini sevmeyi öğrenir.

'' Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse,
BU DÜNYADA MUTLU OLMAYI ÖĞRENİR. ''

AŞK neymiş ne değilmiş



Sesini duyduğunuz anda avuclarınız terlemeye kalbiniz deli gibi çarpmaya başlıyorsa...
Bu AŞK değil HOŞLANMAKtır.

Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak istiyorsanız...
Bu AŞK degil ARZULAMAKtır.

Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız....
Bu AŞK değil YALNIZLIKtır.

Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız...
Bu AŞK degil SADAKATtir.

Size sıcak, yakın davrandığı için onunlaysanız...
Bu AŞK değil KENDİNE GÜVENSİZLİKtir

Üzülmesini istemediğiniz için onunlaysanız...
Bu AŞK değil ACIMAKtır.

Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoşgörüyorsanız..
Bu AŞK değil ARKADAŞLIKtır.

Onun iyiliği için kendinizden cok şey feda edebiliyorsanız...
Bu AŞK değil YARDIMSEVERLIKtir.

AMA EĞER;

O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa...
İşte bu AŞK tır

Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ondan bir türlü kopamadığınızı düşünüyorsanız...
İşte bu AŞK tır

O herkese güçlü görünmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız...
İşte bu AŞK tır

Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsanız...
İşte bu AŞK tır
ALINTI

Fıkra / EŞEK BAŞI



İstanbul'a yeni gelen köylü, kuyumcu dükkânının vitrinini merakla inceler.
Kuyumcunun çırağı, onunla alay etmek için: - Hemşerim, der ne bakıyorsun öyle?
Köylü : - Hiç... Bu dükkânda ne satılır diye merak ettim de...
çırak gülerek: - - Eşek kafası satılır, der
Köylü : - Allah versin... Alışverişiniz yolunda olmalı...
çırak: - Nereden bildin, dayı?

köylü :- Baksana, koca dükkânda seninkinden başka kalmamış!

30 Nisan 2011 Cumartesi

1 MAYIS / İşçi ve Emekçilerin bayramı



1 Mayıs ülkemizde ilk kez 1923 yılında resmî olarak kutlanmıştır.
2008 yılında "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir.
22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.

İşçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan 1 Mayıs İşçi Bayramımızı kutluyorum bende.


KISSADAN HİSSE BİR DE FIKRA PAYLAŞMAK İSTİYORUM;

Bir fabrikada 5 tane yamyam, programcı olarak görevlendirilirler.
Müdürleri onlara hitaben:"Burada çalışıp iyi para kazanabilirsiniz. Ama yemek yemek için fabrikanın kafeteryasına gideceksiniz ve diğer çalışanları rahat bırakacaksınız," der.

Yamyamlar da hiç bir çalışanı rahatsız etmeyeceklerine söz verirler.

1 hafta sonra müdürleri gelir :"Çok iyi çalışıyorsunuz. Yalnız katınızdaki işçilerden biri kayıp. Ona ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sorar.

Yamyamların hepsi hayır derler ve bu işle hiçbir ilgilerinin olmadığını söylerler.

Müdür gidince yamyamların şefi yamyamlara döner:"Aranızdan hangi yamyam işçiyi yedi?" diye sorar.

En arkadaki yamyam alçak bir sesle cevap verir :"Ben yedim."

Bunun üzerine şef söyle cevap verir: "Ulan aptal! Nasıl olsa bir işe yaradıkları yok diye, biz 4 haftadır grup müdürlerini, bölüm müdürlerini, proje yöneticilerini yiyip duruyoruz. Kimse farkına bile varmadı. Durup dururken işçiyi yemeniz şart mıydı, bilmiyormusunuz ki bir tek onlar çalışıyor ?! "

29 Nisan 2011 Cuma

GÜLÜMSEYİN :) Hayat fotoğrafınızı çekiyor çünkü


En son, çeneniz ağırana kadar, karnınızı tutarak, hatta katıla katıla yerlerde yuvarlanarak ne zaman güldünüz Arkadaşlar ?
Bir arkadaşınızla, ailenizden biriyle, ya da sevgilinizle/eşinizle telefonda kahkahalara boğularak güldüğünüz oldu mu hiç ?
Dün bir arkadaşımla telefonda konuşurken fark ettim ki, bizler genelde dertleşmek için arkadaşlarımızla bir araya geliyoruz. Gırgır şamata yapmak için, gülmek için kendimize vakit ayırmadığımız bir gerçek.

Bir yerde okumuştum; "Gülmenin strese karşı bir savunma mekanizması olduğunu düşünün. Aynı anda hem gülmek hem de üzüntülü olmak çok zordur" diyordu. Çünkü, mizah kan basıncını düşürüp endorfin hormonunun açığa çıkmasını sağlıyormuş. Endorfinler de beyine etki ederek kişinin kendisini mutlu hissetmesini sağlıyormuş. Gülmek ayrıca kan dolaşımı düzenleyip,kalbi, sinir sistemini ve bağışıklık sistemini de güçlendiriyormuş.

O zaman ne yapıyoruz?
Gülüyoruz Arkadaşlar.

Amaaan Güngör'cüm, gülelim diyorsun da, hani neye gülelim dediğinizi duyar gibiyim.
Biliyorum, masanın üzerinde ödenmesi gereken faturalar var,
biliyorum, çocuk yuvadan yine hasta geldi,
biliyorum, yöneticiniz uyuzun teki ve ona sinir oluyorsunuz,
biliyorum, eşiniz/sevgiliniz bazen sizi hiç anlamıyor.
biliyorum, hala istediğiniz gibi bir iş bulamadınız,
Saymakla bitmeyen, canımızı sıkan herşeyin farkındayım tabiki.

Ama Arkadaşlar hayat geçiyor...
Ve inanın ki küçücük dokunuşlarla, bize bahşedilen bu hayatı cennete çevirmek de mümkün, cehenneme çevirmek de.

Sanırım herşeyin başı olumlu düşünmek. Bazen işlerin sarpa sardığı olur biliyorum, ama eninde sonunda herşey olacağına varmıyor mu sizce de?
Ayrıca biliyorsunuz ki olumsuz olunca insan sağlıklı düşünemiyor bile. Ne işte ne de evde verimli olabiliyor. En önemlisi de negatif düşünce insanı zamanla depresyona bile sokabiliyor. Ben sıkıntılı zamanlarda kendi kendime '' Güngör'cüm, insanın gücünün yetmediği şeylere Allahın gücü yeter, ve Allah her zaman senden yana. Emin ellerdesin yani unutma ve ona güven diyorum'' kendi kendime. İnanın ilaç gibi geliyor. Ve öyle mutlu oluyorum ki bir kaç dakika sonra anlatamam.

İnsanın kendisini şımartması da çok önemli bence. Yani kendinizi şımartın derken de, boyunuzdan büyük işlere kalkışıp kendinizi iyice köşeye sıkıştırın, başınızı sıkıntıya sokun demiyorum tabiki. Kendinize iyilik yapın diyorum. İyilik demek parayla pulla ölçülemez ama unutmayın. Ben bazen kendime minicik el buketi çiçek alırım mesela. Maniküre, pediküre giderim. Dolaşırım, bol bol fotoğraf çekerim.

Sadece kendinize değil tabiki başkalarına da iyilik yapın. Biri ya da birileri sizin sayenizde sevinsin, mutlu olsun. İnanın onların sevinci size ayna tutacak. O mutluluk da kendinizi görmek ruhunuzu yıkayacak emin olun.

Üzücü, sinirlerinizi bozan heberleri okumayın, dinlemeyin. Hatta hani bir şarkıda diyor ya " hayatından mikropları at" diye. Siz de öyle yapın. Sizi üzen, yıpratan insanları hayatınızdan atamıyorsanız bile onlarla aranıza mesafe koyun, az görüşün. Hayatınızdan çalmalarına izin vermeyin. Size kendinizi iyi hissettiren insanlarla bir arada olmaya çalışın.

Kendinizi kurban gibi görmeyin, kendinize acımayın. Bardağın boş tarafına değil, dolu tarafına odaklanın. Bu dünyada bütün kötü şeyler sizin başınıza gelmiyor. Eğer öyle olduğunu düşünüyorsanız, lütfen bir gün evinize en yakın araştırma hastanesine gidin, insanların ( hatta bebeklerin bile )ölmemek için nasıl mücadele vermek zorunda olduklarını görün. Eminim bu halinize şükretmenizi sağlayacakdır.

Allah bizi dünyanın en onurlu canlısı İNSAN olarak dünyaya getirmiş.
Ve unutmayın ki bu şans bize bir kez verildi.
Onun için affedici olun, kabullenin, sevin, sevilin arkadaşlar.
Herşey için şükredin, şükür bereketi doğurur unutmayın.

Herşey gönlünüzce olsun,
İçten sevgilerimle Güngör Ekinci





27 Nisan 2011 Çarşamba

SARILMAK GÜZELDİR



Beni yakından tanıyanların iyi bildiği gibi, sarılmayı çok severim ben.
Tabiki sadece sevdiklerime sarılmayı. Normalde güvenlik duvarlarım vardır.
Kolay kolay kimseyi yaklaştırmam kendime, ama sevdiklerim başka...

Sarıldığım zaman vücuduma pozitif bir enerji doluyor sanki.
Ama öyle sadece göğüs göğüse verip, kolların dolanmasından bahsetmiyorum ben.

Geçen gün bir yerde okumuştum. Diyordu ki ; Vücudun sağ tarafında kalp yoktur ve sağ taraf hep boştur. Ama sarıldığımızda sağ tarafı sarıldığımız kişinin kalbi doldurur.

İşte bende, kalbinde gerçek anlamda dahil olduğu, içi duygu dolu olan, güvenle, şefkatle, huzurla, aşkla, canınızın içiymiş gibi sarılmakdan bahsediyorum.

Hele bir de sırtım sıvazlanıyorsa daha bir güçlenip, kendimi daha da iyi hissediyorum. İlaç gibi geliyor bana sarılmak. Hastaysam daha çabuk iyileşiyorum, üzgünsem daha çabuk toparlanıyorum, özlemişsem daha çok seviniyorum, hatta çok sevinip bir de ağlıyorum.

Sarılmanın gücü tıbben de kanıtlanmış durumda artık. İşte size bununla ilgili güzel bir örnek.



Britanya' da dünya'ya gelen ikizlerin inanılmaz hikayesi doktorların, aralarından birinin yaşama şansı olmadığına karar vernesi ile başladı. İkizler önce ayrı ayrı kuvözlere konuldu. Ancak aynı hastanedeki kural tanımaz bir hemşire iki kardeşi aynı kuvöze koydu. Sağlıklı olan bebek içgüdüsel bir şekilde ölümü bekleyen kardeşine sarıldı. Bu sarılışın etkisi ile hayatından ümit kesilen kardeşin kalp atışları ve vücut ısısı normale döndü. Britanya'da minik bir bebek " yaşamaz" denilen ikizine sarılarak hayat fonksiyonlarının düzelmesini sağladı.

Sevgilerimle,
Güngör Ekinci

25 Nisan 2011 Pazartesi

SEVİ ŞİİRİ



Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

24 Nisan 2011 Pazar

HANIM ne demekdir ?


Çevreden duyarız, bir çok erkek eşine HANIM diye hitap eder.
Ama bu kelimenin nereden geldiğini bilmeyiz çoğumuz.

Rivayete göre bir gün Cengiz Han, tüm hanlarını sarayına toplamış.
Tahtının sağ yanına da eşini oturtmuş.

Ve Cengiz Han hanlarına;

–" Ben Hanlar Han'ı Cengiz Han, hepinizin hanıyım" demiş.

Sonra da eşini göstererek;

–" Bu da benim HAN'ım” demiş.

İşte erkeklerin " eşim " anlamında söyledikleri " hanım " kelimesi oradan geliyormuş.

Bu yazıya babamın HANIM'ı, annemin fotoğrafını eklemeyi uygun gördüm ve onun için yayınladım bende.

Çok hoş değil mi?
Koskoca hükümdarın yanında,Kadının adı da var, yeri de var, saygınlığı da var.

" Akıllı bi yalnızlık aptal bi ilişkiden iyidir. Ya Kralın yanında kraliçe olursun, ya da soytarının yanında maskara olursun " demiş Chuck Palahniuk de.

Bütün kadınlara ve tabiki kendime, gönlümüzün hükümdarının yanında sultan olmayı diliyorum.

İçten sevgilerimle,
Güngör