31 Ocak 2011 Pazartesi

ANNEMLE BABAMIN 37. EVLİLİK YILDÖNÜMLERİ


27 Ocak canım annemle canım babamın 37. Evlilik yıldönümüydü.
Bütün aile bir arada nostaljik bir akşam geçirdik.
Düğünlerinin nasıl geçtiğinden, evliliklerinin ilk yıllarından bahsettik.
37 yıl içinde yaşanan, acı tatlı sayısız anıyı yad ettik hep birlikde.
Kardeşlerimle yine şükrettik iyi ki bu anne babanın çocukları olmuşuz diye.
Aile sloganımızı tekrar edip güldük sonra; Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir. :)

Canım annem, canım babam, ikinizi de çok seviyorum.
Allah sizi başımızdan eksik etmesin, ikinize de sağlıklı uzun ömürler versin. İyiki varsınız, iyiki bizim anne – babamız sınız. Varolun.

Canlarım.



Günün ana yemeği özellikle kuru fasulye pilav seçildi. Çünkü evliliklerinin ilk günü de evlerinde kuru fasulye pilav varmış. :)















DÜN 11 YILLIK DOSTUMA KONUK OLDUM



Dün kursdan sonra çok sevgili dostum Bahar'cığıma davetliydim.
Bahar'la bankada 11 yıl boyunca aynı bölümde çalıştık. Mola saatlerimizde kahvelerimizi birlikde yudumlar, yemeğe birlikde giderdik. Sürekli bir arada olduğumuz halde bazen hafta sonları bile görüştüğümüz olurdu.

2 aydır günaşırı konuşuyorduk telefonda, ama hiç birşey yüz yüze olmaya benzemiyormuş. Sanki telefonda hiç bir şey konuşmamış gibi, anlatacak ne çok şey biriktirmişiz meğer. Lafı birimiz bırakmadan diğerimiz aldı adeta. Hatta bir ara ayrılık saatinin yaklaştığı sıralarda hızlı hızlı konuşmaya başladığımızı fark edip çok güldük.

Arkadaşımın benim için hazırladığı harika sofranın gözle görülen lezzetlerini fotoğrafladım hemen. Ama birde hissedilen lezzetler vardı ki onları da belirtmek istiyorum.
Kaseler dolusu samimiyet vardı mesela,
Büyük bir kavanoz mutluluk,
Elle açılmış dostluk,
11 yıldır demlenmiş anılar,
Şekere batırılmış sohbet,
Çıtır çıtır dedikodu :)
Koca bir tencere güler yüz,
Lokma tatlısı iki yeğen,
12 Dev Adamın 13.sü olarak Mahir abi,
Bütün zarafeti ile aristokratımız Hülya,
Ve kendisine sadece kapıda sarılıp ayak üstü sohbet edebildiğimiz arkadaşımın değerli annesi Nezahat teyze...

Daha ne olsun değil mi?
Bundan gayrısı hepimize sağlık olsun, dostluğumuz daim olsun...

Bahar'cım bana yaşattığınız dünkü harika gün için hepinize ayrı ayrı yürekden çok teşekkür ediyorum canım. Gerçekden çok mutlu oldum. En kısa sürede tekrarlamak üzere sevgilerimi gönderiyorum.

Herkese mutlu günler, müjdeli haberler, gerçek dostluklar diliyorum.
İçtenlikle, Güngör.


Her sabah saat 10'da içtiğimiz kahvelerimizin anılarına selam olsun :))



Zarafet sembolü sevgili Hülya ile...



Enfes masamız...






27 Ocak 2011 Perşembe

Neyzen Tevfik'ten



Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama,
Biraz duraksa...

Neler olup bittiğine anlam verme !
Mutlaka yanlış bir şey oldu..

Düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi,
Ve varlığın ile buluşamadı...

Sorun yok, sadece bekle..

Güneş doğacaktır.
Rüzgar esecek ve yağmur yağacaktır.
Zorlamaya gerek yoktur,

olması gereken kendiliğinden olur !

İzlemeye devam et..

Şahitlik güzeldir, hem olayın dışındasındır hem de içinde.
Zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur..

Hayat üçbuçukla dört arasındadır.
Ya üçbuçuk atarsın, ya da dört dörtlük yaşarsın.......

25 Ocak 2011 Salı

Bugün MISIR UNLU KEK yaptım, işte tarifi



Malzemeler:
3 Yumurta
1 Su Bardağı Toz Şeker
1,5 Su Bardağı Mısır Unu
1 Su Bardağı Sıvıyağ
1 Su Bardağı Süt
1,5 Su Bardağı Un
1 Çay Bardağı Kuru Üzüm
1 Paket Kabartma tozu
2 Paket Vanilya

Hazırlanışı:
Yumurta ve şeker derin bir kapta çırpılır.
Sonra sıvı malzemeler ilave edilerek karıştırılır.
Arkasından kuru malzemeler ilave edilip karıştırılmaya devam edilir.
Evde kuş üzümü olduğu için ben kuş üzümü koydum ama siz isterseniz fındık
ya da cevizde ekleyebilirsiniz.
Karışım, yağlanmış kalıba alınıp önceden ısıtılmış 170 dereceli fırında
kızarana kadar pişirilir.
Soğudukdan ya da ılındıktan sonra servise hazırdır.
Çok beğebeceğimize eminim, şimdiden afiyet olsun.

Sevgilerimle.

23 Ocak 2011 Pazar

ÇOCUKLAR NE İSTER?






Başlık ilginç geldi değil mi?
Çünkü bu soru genellikle kadınlar ne ister, ya da erkekler ne ister şeklinde çıkar karşımıza.

Cumartesi günü bir kez daha yaşayarak öğrendim ki, çocuklar gördükleri her şeyi istiyormuş.
Hem de ne kadar çok verirsen o kadar çok istiyormuş.

Bir çoğunuzun bildiği gibi Ecrin ve Emirhan adında iki yeğenim var. Dün Emirhan’ımla birlikde Kadıköye gittik. Aslında, önce tiyatroya gidip çocuk oyunu izleriz, sonrada kitapevinden birkaç kitap alır, biraz dolaşır eve döneriz diye düşünmüştüm.

Ama tiyatro salonuna gittiğimizde, biletlerin tükenmiş olduğunu öğrendik ne yazık ki. Hemen planlarımızda değişiklik yaptık.

Sonra ben Emirhan’a önce ne yapmak istersin diye sorma gafletinde bulundum. Daha 1,5 saat önce kahvaltı yapıp evden çıkmıştık. Ama bizimki acıkmış. Tamam dedim, hadi önce bir şeyler atıştıralım o zaman. Gittiğimiz yerde çocukların severek yiyeyebileceği onca güzel şey varken, gitti içi envai çeşit doldurulmuş boyu kadar sandviçi seçti. Daha sandviçi bitmemişti ki buradan oyuncakcıya gidelim dedi.

Çıktık, ikinci istikametimiz oyuncak mağazası.

Oyuncak firmalarının yaratıcılıklarına da hayranım doğrusu; Kardeşim, mesela tamirci paketi mi hazırlıyorsunuz, penseyide vidayıda aynı kutuya koysanız ne olur acaba? Hepsine ayrı ayrı mı para ödeyeceğiz yani? Çocuk zaten ne görürse istiyor. Çocukla birlikde alışverişe kim çıktıysa yandı valla. İnanın abartmıyorum, bazı oyuncaklara asgari ücret kadar fiyat biçilmiş. Neyseki Emirhan’ı ikimizi de memnun edecek bir oyuncağı alması konusunda ikna edebildim, sonrada arkama bile bakmadan mağazadan çıktım.

Peki çocuklar başka ne ister?

Üçüncü istikametimiz WC, tabii eğer bulabilirsek. (Buda ayrı bir sorun ama ayrıntısına girmiycem.)

-Hadi halasının kuzusu, şimdi kitapevine gidelim?
- Yaaaa, ıııııı, olmaz.
- Niye olmaz?
- Önce TİRENVARA binelim
-?? O ne??
-Hani demin geçti ya, hani kırmızı rengi vardı ya, ona binelim.

Anladımki tramvaya binmek istiyor. Ama öyle bir anlatışı varki, sanki lunaparkda çarpışan arabaya binmek istiyor sanırsınız. Hadi binelim dedik ama gelen tramvayın rengi yeşil. Yok, illede kırmızı olacak.

Zar zor ikna ettim, pek memnun olmasada yeşil tramvaya bindik. Aklımca iki durak gider ineriz diye düşünmüştüm. Ah Güngör ah, sen kimle dans ediyorsun. Kadıköyü tavaf ettik, bindiğimiz durakda indik nihayet.

-Hadi halasının canı, kitapevine gidelim.
-Olmaz, önce pasta yiyelim.
- Pastayı eve dönerken yeriz, hadi ben senin isteğini yaptım, sen de benim isteğimi yap.

Şimdi de, bacaklarım ağırıyor demeye başladı. Resmen ayakları geri geri gidiyor çocuğun. Utanmasa beni kucağına al diyecek. Ne oluyor dedim. Pastayı şurda yiycez tamam mı dedi. Baktım, Simit Sarayının ikinci katındaki açık bölümü gösteriyor. Kısa bir pazarlıkdan sonra anlaştık.

Yeni durağımız, tek başıma gittiğimde iki saatten önce çıkamadığım Nezih Kitapevi.

Neyseki umduğum gibi olmadı. Sevdi kitapevini.
-Buuu benim ossun, buuu arkadaşımın ossun, buuu öğrtmenimin ossun.

Yaşına göre gayet de güzel kitaplar seçti maşallah. Benim de aldığım birkaç şeyden sonra kasaya yaklaştık.
Baktım çekiştiriyor beni; Güngöv havacım,Güngöv havacım kulağına bişey söyleyebilir miyim?
-Söyle bakalım.
-Burdan gidince pasta yiycekmiyiz?
- Ay sen balsın ya, lokumsun, sen de benim pastamsın.

Yorgun yorgun çıktık Simit Sarayının ikinci katının merdivenlerini. Benim elimde poşetler ve tepsi olduğu için yavaş hareket ediyorum. Koşa koşa gitti oturdu istediği masaya. Pasta yenildi, portakal suyu içildi ama kalkmıyoruz hala. Neden mi?

Çünkü önce kırmızı tramvayın geçmesini, hatta gözden kaybolmasını bekleyeceğiz de ondan. Ama şans bu ya yine yeşil tramvay geçdi iyi mi :-)




Objektife bir kez daha bakış atıyor yakışıklım ve ilerliyoruz durağımıza doğru.
Ne kadar yorulmuşsa artık, dolmuşa oturup bana sarılmasıyla uyudu valla.
Kollarımın arasında yeğenim, camdan dışarıyı seyrederken, ee Güngör dedim söyle bakalım, çocuklar ne istermiş?
Cevap veriyorum: Pasta, oyuncak, tuvalet, uyku, yemek, bir oyuncak daha, tuvalet, uyku, çikolata, bir oyuncak daha, tuvalet, uyku. ........ :-)
Herkese iyi, mutlu, güzel bir hafta diliyor, sevgilerimi gönderiyorum.
Güngör.

16 Ocak 2011 Pazar

İKİ GÜN, İKİ DOST, İKİ YÜREK VE HARİKA SOHBETLERİ


Eskiden düğünler 40 gün 40 gece sürermiş ya, benim de bu yıl ki doğum günüm neredeyse öyle oldu. Doğum günü kutlamalarım hala sürüyor. Cumartesi ve Pazar günleri yine canım dostlarımdan ikisi ile, Hatice’ciğim ve Nahide’ciğim ile görüştük, hasret giderdik, birbirimize doyamasak da sohbete doymaya çalıştık.

Hatice doğum günü hediyesi olarak, beni Cumartesi günü boğazın bebeği Bebek’teki İL PORTO'ya kahvaltıya götürdü. Dertleştik, fikir alışverişinde bulunduk, dedikodu yaptık, hasret giderdik, yedik, içtik, eğlendik. Hem mideme, hem gözüme hem de ruhuma hitap eden harika bir gün geçirdik.

Kahvaltıdan sonra kahvelerimizi OBA CAFE de yudumladık.



Arkadaşım günümüzü ölümsüzleştirmek için bana bir de yukarıda gördüğünüz zarif kolyeyi almış. Hala boynumda, zevkle kullanıcam.
Hatice'ciğim bana bu harika günü hediye ettiğin için çok teşekkür ederim canım.
Seni çok öpüyor, sevgilerimi gönderiyor, çok seviyorum.









Harika bir kaç saat, harika bir gün değil, harika bir hafta sonuydu.


Pazar günü keyifle gittiğim kursumdan çıktıkdan sonra, Üsküdar'da sevgili Nahide'ciğimle buluştuk.

Hıımm işte dünkü tarih yine tekerrür etmeye başladı. Yine hoş bir sohbet, yine zamanın nasıl geçtiği anlamadan akıp giden dakikalar.


Benim çok fazla batıl inancım vardır. Yukarıda görmüş olduğunuz tasarımı da Nahide'ciğim benim için özel olarak yaptırmış. Tasarımda yok yok. Bana uğur getirebilecek herşey var. Fotoğrafdan ne kadar yansıtabildim bilemiyorum ama gerçekden bayıldım hediyeme.

Nahide'ciğim çok keyifli, harika bir gündü, herşey için çok teşekkür ederim canım.


Seni çok öpüyor, sevgilerimi gönderiyor, çok seviyorum.



Varlığınız için, dostluğunuz için, hayatıma kattıklarınız için çok teşekkür ederim.


Sevgilerimle, Güngör.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Güngör büyüyünce ne olucan? - Sunucu ya da spiker :-)




Canım annem çocukluğumuzda mürebbiye gibiydi başımızda. Ağzını şapırdatma, lokmaları ağzına küçük koy, öyle oturma bacaklarını bitiştir ve hafif yana ey, odadan dışarı çıkarken misafire arkanı dönmeden biraz yan durarak kapıdan çık, büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atma, kollarını sallamadan yürü, sen arkadaşında kalma, o kalmaya bize gelsin, hava kararmadan evde ol... daha neler de neler...

Birçok şey ayıp, günah ve yasaktı. O günlerde bu kadar otorite beni çok sıksa da çevremdekilerin beğenisini takdirini kazanmak için elimden geleni yapardım. Ortaokula giderken ayna karşısında yemek yerdim, kaşığı ağzıma şöylemi götürsem daha iyi, böylemi, saçımı nasıl toplasam, hatta nasıl gülsem ... vallahi abartmıyorum.

Daha o yıllarda, ideal bir genç kız nasıl olur diye düşünüp kendimi ona göre yetiştirmeye çabalardım. En büyük hevesim güzel konuşabilmek, en büyük keyfim güzel konuşanları dinlemekti.

Ben ilkokula giderken TRT’ de Şengül Kılıç ve Aytaç Ülgen isminde haber spikerleri vardı. İki spikerimiz de haberleri sundukdan sonra, ellerindeki dosya kağıtlarını masaya vurarak toparlar, kapanış cümlesi olarak da "haberleri sunduk, hoşçakalın" derlerdi.


Ben 7 - 8 yaşındaki çocuk aklımla spikerlerin isimlerinin hoşçakalın olduğunu zannederdim. Haberleri sundular isimlerini söylüyorlar diye düşünürdüm yani. Arkadaşlarımla evcilik oynarken bile benim ismim hep Hoşçakalın olurdu.


İlkokul 2.sınıfa giderken spikerler gibi dosya toplama keyfini yaşamak için bütün defterlerimin sayfalarını yırtmıştım. Hatta bir keresinde derste yırttım. Defterimin sayfalarını tek tek yırttığım zaman öğretmenimin yüzünde beliren ifadeyi hiç unutmam.

Bazen şartlar istediğimiz gibi gelişmeyebiliyor. Ne kadar mücadele etsenizde müdahale edemiyorsunuz hayata. Benim de öyle oldu. Spikerlik ve sunuculukla hiç ilgisi olmasa da ,çok sevdiğim başka bir mesleğin mensubu oldum. 15 yıl boyunca aynı bankada bankacılık görevini sürdürdüm gururla. Derken 1,5 ay önce bankayla yollarımız ayrıldı.

Ne yapsam nerden başlasam diye düşünmeye başladım. Bildiğim tek şey, çoook severek yapacağım bir işi seçmeliydim.

E, en çok sevdiğim iş belli; Sunuculuk, Spikerlik
Peki ama yapabilir miyim acaba?
Denemeden bilemem ki dedim ve denemeye karar verdim.

Bu seferde yabancısı olduğum bu sektörde işe nerden başlanır diye düşünmeye başladım.

Daimi okuyucularım bilirler, herşeyi Allahdan ister, isterken de kuantum cümleleri ile olumlama yaparım. Allahın bana bir ışık göndereceğine yürekden inanarak, bol bol dua ve olumlama yapmaya devam ettim tabiki.

Derken bir sabah, kanallardan birinde sayın Gülgün FEYMAN’ı gördüm. Her zaman hayran olduğum akıcı Türkçesi, güler yüzü, zarif hareketleri ile adeta parlıyordu ekranda.
İşte Güngör dedim, ışık göründü. Hemen kalk, Gülgün hanım nerde ise sende oradan başla. Açtım gözünü sevdiğim Google’ı. Bir kaç sayfa araması ve bir kaç telefon görüşmesinden sonra Gülgün hocanın İletişim Akademisinde görev yaptığını öğrendim.


Gülgün Feyman ismi aslında yeterliydi benim için, ama yine de eğitim kadrosuna da bir göz atmak istedim.

Aman Allahım o da ne, burası kurs değil okul sanki.

Sayın Nur HEKİMOĞLU,

sayın Caner KARAER,

sayın Ender USLU,

sayın Erkan OYAL,

sayın Güneş HAYAT ,


sayın Zülfikar ÖZKAN hepsi burda.

( Allahım beni yine doğru kişilerle karşılaştırdığın için sana şükürler olsun. )

Sonra tahmin edeceğiniz gibi soluğu kursda aldım.




İlk dersimize Caner hoca geldi. Karizmatik, yakışıklı, profesyonel, konuya ve işine hakim. Hem spikerlik dersi verdi bize, hem de kalitesi ile seviyesizleşmeden de samimi olunabileceğini öğretti sağolsun.



Üçüncü derse kimin geldiğini söyleyince eminim sizde benim kadar şaşıracaksınız; Şengül KILIÇ.

Düşünebiliyor musunuz çocukluğumda adını Hoşçakalın zannettiğim için evcilik oynarken bile adımı Hoşçakalın koyacak kadar kendisine hayran olduğum bir spiker, ekolu sesiyle, hiç birşey kaybetmediği alımıyla, güler yüzüyle şimdi karşımda, hem de hocam olarak. Bundan büyük mutluluk olur mu hiç? ( Şengül hoca eğitim kadrosuna sonradan dahil olduğu için eğitmenlerin içinde ismi yoktu. Şimdi gelde çekim yasasına inanma ve her zaman benden yana olduğu için Allaha şükretme.)

Kursda bir ayı geri de bıraktık. Dersler o kadar keyifli geçiyor ki bir ay nasıl geçti anlamadım bile. Hergün ayna karşısında sesli sesli kitap ve gazete okuyorum, öyle zevkli ki.


Aslında ille de sunucu yada spiker olmayı istemeniz bile gerekmiyor. Zaten sınıfımızda mesleki açıdan daha iyi olacağını düşündükleri için kursumuza gelen arkadaşlarımız bile var.


Hepsini geçin, en büyük değerlerimizden olan dilimizi, daha güzel kullanabilmek için bile diksiyon kurslarına gidilmesi gerekli bence.


Gelişmeleri ve hayallerimi ileriki günlerde sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.


Şimdilik herkese sevgilerimi gönderiyorum.

Kendinize iyi bakın,

Çevrenizdekilere iyi davranın,

Emeğe saygılı olun.


İçtenlikle Güngör.

11 Ocak 2011 Salı

GÖZDEN UZAK OLAN GÖNÜLDEN DE UZAK OLURMUŞ, peeeh kim demiş onu ?

Ata sözlerimizi çok severim aslında. Ama bu akşam büyük bir mutlulukla yaşayarak öğrendim ki, her zaman gerçeği yansıtmıyormuş.

Bankadaki dostlarımdan Bahar telefon açıp, adıma bazı evraklar geldiğini ve bugün eski servis arkadaşlarımdan biri ile bana göndereceğini söyledi. Ben de tamam deyip beklemeye başladım servis saatini.

Derken akşam saat sekiz civarı arkadaşım Tülay arayıp evime yaklaştıklarını söyleyince, karşılamak için durağa doğru yürümeye başladım. Birkaç dakika sonra Tülay elinde evrak zarfı ile değil hediye paketleri ile servisden indi.

Meğerse sevgili Bahar ve sevgili Seda, bana doğum günüm için hediyeler göndermişler. Hem çok şaşırdım, hem de çok mutlu oldum. Gözden uzak olan gönülden de uzak olmuyormuş demek ki dedim kendi kendime.

Hemen fotoğraflarını çekip buradan sizlerle de paylaşmak istedim mutluluğumu.

Sevgili Bahar’cım ve sevgili Seda’cım, bazen kelimeler duyguları anlatmaya yetmeyebiliyor. Sadece çok mutlu olduğumu ve yürekden teşekkür ettiğimi bilmenizi istiyorum. Bütün hediyeleriniz çok güzel ve çok zarif. Ama asıl güzel olan paketlerinizin içindeki görülmeyen hediyeler; kocaman bir dostluk, koca bir paket sevgi, yumuşacık bir ilgi, renkli renkli güven.

Hepsi, hepsi için çok teşekkür ederim dostlarım.
İyi ki varsınız, sizleri çok seviyorum, kendinize iyi bakın.
Herkese selam ve sevgiler.

Bütün içtenliğimle, Güngör





Kuşun kanadında yazan not:
Nuh peygamber tufandan sonra, Ağrı dağına geldiği zaman 3 kuş türünü serbest burakmış; Barış için Güvercin, Yeni bir çağ için Kırlangıç, Bereket içinde Keleynak kuşunu. Halk arasında keleynak kuşlarının soyunun tükenmesi durumunda kıyametin kopacağına inanılır. Nesli tükenmekte olan bu kuşlara sahip çıkalım, onları sevgimizle koruyalım.Evlerimize her zaman bereket getirsin.


Seda'cım kitap da yazdığın notu gözlerim dolu dolu okudum inan ki.





MUTLU VE UMUTLUYUM





Dostlarım beni aradıklarında hala sesleri üzgün geliyor. Bugün bu yazıyı, dostlarımın içine su serpmek, son günlerde neler yaptığımı merak eden okuyucularımı bilgilendirmek için yazıyorum.

Ben iyiyim; Gerçekden.

Ailem, siz dostlarım ve her hafta keyifle gittiğim, hatta gününü iple çektiğim kursum sayasinde çok çok iyiyim.

Ne mutlu ki insanoğlu yaradılışı gereği her şeye alışıyor. İyi ki de böyle.
Düşünsenize, her üzüldüğümüzde yıllarca karalar bağlasaydık ne olurdu halimiz?
Ya da her sinirlendiğimizde, aylarca depresyonda kalsaydık nasıl geçerdi bu güzel hayat?


"Kulsan başına her şey gelebilir " derdi rahmetli babaannem.

Kuluz, canım arkadaşlarım; Sevinçler de bizim için, üzüntüler de ve bence bütün duygular layığı ile yaşanmalı.

Tabiki ben de çok üzüldüm, çok sinirlendim. Ama tevekkül ettim, inancımı hiç kaybetmedim, moralimi ve enerjimi elimden geldiğince yüksek tutmaya çalıştım. Sabrın sonunun selamet olacağına, kısa bir süre sonra sizlere buradan müjdeli haberler duyuracağıma yürekden inandım hala da inanıyorum.

Çocukluğumdan beri heves ettiğim bir işi meslek edinebilmek için bir adım attım, kursa yazıldım. Kursun detaylarını birkaç güne kadar fotoğrafları ile bildireceğim inşallah. Benim adıma çok sevineceğinizi biliyorum. Şimdilik sadece şunu bilmenizi istiyorum, çok mutlu ve çok heyecanlıyım.

Bunun dışında booolca kitap okuyorum. Okunmak için uslu uslu sırasını bekleyen kitaplarım yavaş yavaş bitiyor, üç tane kitabım kaldı. Ama yeni kitap listem çoktan hazır. Tabiki favori konum kişisel gelişim ve kuantum.

Ayrıca elişi de yapmaya başladım. Beş şişle çorap örmeyi öğrendim, bitirince fotoğrafını çeker buradan yayınlarım, bakalım beğenecek misiniz?

Bütün dünyanın gözünün üzerinde olduğu şehirde, İstanbul’da yaşıyoruz. Gezecek, görecek çok yer, yapacak çok şey var. Ben de bu fırsatı elimden geldiğince değerlendirmeye çalışıyorum.

Allahdan temiz kalple, yürekden ve inanarak isteyince, her şeyin eninde sonunda gerçekleştiğini görmek beni nasıl mutlu ediyor anlatamam.

Herkese mutlu, huzurlu, sağlıklı bir hafta diliyorum.

Kendinize iyi bakın,
Çevrenizdekilere iyi davranın,
Emeğe saygılı olun.

İçten sevgilerimle, Güngör.

7 Ocak 2011 Cuma

YENİ YIL KARTLARI İÇİN İKİ TEŞEKKÜRÜM VAR



Hep söylerim, şu internet doğru düzgün kullanıldığı taktirde gerçekden çağın en harika buluşu diye. İnsan yanındakinin elini tutamazken internet sayasinde çok uzaklardaki arkadaşların ellerine hatta yüreklerine dokunabilmek mümkün oluyor.

Bloğum bana da uzak yüreklere dokunmayı nasip etti ne mutlu ki.
Bunlardan ikisi var ki, beni yeni yıl kartları ile de mutlu ettiler sağolsunlar.

Rahatsızlığım nedeni ile blog arkadaşlarımın yazılarını geriden okumaya başlamıştım. Sonra fark ettim ki yokluğumda, çok değerli bazı arkadaşlarım, birbirlerine olan iyi dileklerini yeni yıl kartları ile de duyurmuşlar. Özenmedim ve bu faliyeti kaçırdığıma üzülmedim desem yalan olur. Üzüldüğümü faliyeti organize eden sevgili Leylak Dalına yorum olarak yazmıştım. Ve sağolsun nazik arkadaşım bana fotoğrafda gördüğünüz sağdaki kartı gönderdi.

Soldaki kart da beni rahatsızlığım boyunca sık sık arayan, sürekli moral veren çok sevgili Selma hanımdan geldi.

Sevgili Selma hanım ve sevgili Leylak Dalı, inceliğiniz ve iyi dilekleriniz için bir kez daha teşekkür ediyor her ikinizede yürekden sevgilerimi gönderiyor, çok öpüyorum.

Bütün içtenliğimle, Güngör.

4 Ocak 2011 Salı

YENİ YILDA HAYAT BAYRAM OLSUN



Bir kısmını sizlerinde bildiği gibi, 2010 yılının benim açımdan pek de güzel geçtiği söylenemez.

Ama herşeye rağmen düşününce, hayatımda şükredilecek ne çok şey olduğunu bir kez daha fark ettim umutla ve mutlulukla.

Şükrettim, sağlığım var.
Şükrettim, sağlıkla, mutlulukla kucaklaşıp, birbirimize gelecekle ilgili iyi dileklerde bulunabildiğimiz bir ailem var.
Şükrettim, çok sevdiğim ve aynı şekilde sevildiğime inandığım dostlarım var.
Şükrettim, soğuk bir evimiz değil, sıcak bir yuvamız var.
Şükrettim, yeni yıla girdiğimiz daha ilk dakikalarda beni hatırlayıp arayanlarım var.
Şükrettim, sonsuz bir yaşama sevincim ve içimde kanat çırpan umutlarım var.
Şükrettim, en çok istediğim alanda kariyer yapmak için harika bir kursum var.
Şükrettim, istediğim şekilde yön verebildiğim bir hayatım var.
Şükrettim, en sıkıntılı anlarda birden bire hayatıma bir sihirli değnek dokunduran Allahım var.

Ve arkasından dua ile sıvadım şükürlerimin üstünü.

Dua ettim, bütün bunların hayatımda hep olması için.
Dua ettim, 2012 yılına girdiğimiz yılbaşı gecesinde bunların iki, hatta üç katı sayabilecek durumda olmak için.
Dua ettim, 2011 yılı için hazırladığım kalkınma planımın tamamını uygulayabilecek fırsatları yakalayabilmek için.
Dua ettim, ülkemizde ve dünyamızda barışın sağlanması için.
Dua ettim, herkesin evinin barkının olması ve tencerelerinin hep kaynaması için.
Dua ettim, renkli televizyonumuzun kan rengi değil, toz pembe göstermesi için.
Dua ettim, yeryüzünden hırsızlığın, hayırsızlığın, yolsuzluğun, yokluğun, yok olması için.
Ve dua ettim, daha biiiiiirrr çok şey için.

Sonra lokum yeğenim Emirhan’ımla fıstık yeğenim Ecrin’imi aldım karşıma, oynadık, zıpladık, eğlendik dakikalarca.

Arkasından çok sayıda batıl inancı olan bir arkadaşınız olarak yılbaşı geçesi yapılması gerektiğine inandığım bir çok inancımı da yerine getirerek hafifledim.

Coşkuyla geçen harika bir gecenin sonunda harika bir güne huzurla uyandım çok şükür.
Bundan sonra her şeyin daha da harika olması tek isteğim.
Allah hepimizin gönlüne göre versin inşallah.

2011 yılında aklınızdan geçen ne varsa hepsinin hayırlısı ile gerçekleşmesini diliyorum.
Tabiî ki sağlıkla, huzurla, mutlulukla, umutla…

Allaha emanet olun,
Kendinize iyi bakın,
Çevrenizdekilere iyi davranın,
Sevgilerimle,
Güngör Ekinci